5 Kasım 2011 Cumartesi

6 kasım sabah - Çekirdekten Çınara..

 NİLÜFER - Her daim abdestli seccadeli çiçek

Küçücük bir su damlasıydım önce, anamın rahmine düştüğümde. Kendimi Rabbi Rahim’in engin şefkatine emanet ettiğim ilk andı o an. Onun ruhunda ekilen küçücük bir tohumken, filizlenip ruhunda kaybolduğum ilk mekandı o mekan. Sonsuz şefkat sahibinin muhabbetiyle şereflendiğim ve sarmalandığım ilk yerdi orası. Onunla bölünecek, onunla çoğalacak, onunla ruhum ve bedenim şekillenecek, onunla hemhal olacak, onu zikredecektim o mekanda. Eldeki malzemelerle mayalandığım, huzura konduğum ilk yerdi orası. Lakin çok sürmedi bu birliktelik. Ayırdılar beni oradan. Çığlıklarım, feryatlarım nafileydi. Ben sonsuz muhabbet haleleriyle sarmalandığım o mekandan koparıldığım günü ölüm günüm addederken başkaları doğum günüm saydılar. Bilmiyorlardı ki o gün gözlerimi sonsuzluğa uzun müddet yumduğum en acılı günümdü benim. Lakin bir rayiha tütüyordu burnumda. İçerde duyduğumla eşdeğerde. Beni aldılar, o kokunun bağrına koydular. Ben içerde duyduğum muhabbeti, huzuru, güveni o kokudan da aldım. O kokuya ana dediler. Bundan böyle ben onun nergisi o benim rayiham olacak ve bütünleşecektik.

Büyüdüm; ama büyüdükçe yüreğimin küçüldüğünü hissettim. Tüm yaramazlıklarım tüm serzenişlerim bundandı; ama kimse anlamadı beni. İçimdeki yangını bu yüzden de kimse söndüremedi. Ömrümü yarıladım ama bir zamanlar olduğu gibi yüreğimden fiillerime giden bir esinti dahi bulamıyordum. Bir yandan özlerken bu sesi bir yandan da onun varlığından şüphe duyuyordum. İçimde kocaman bir karanlık vardı. Zamanla tüm benliğimi ele geçiriyor, tüm aydınlıklarımı yok etme pahasına benimle savaşıyordu. Yüreğim dikenli tellerle çevrilmiş gibi acıyordu. Ondan kurtulabilmek benim için en büyük inşirahtı; ama bunu yapmaya cesaretim yoktu.

Tam bittim, tükendim derken bir ses beni çağırıyordu. Kaldıramadığım perdeler engeller arkasından sesleniyordu bana. Hissediyordum ama duymakta zorlanıyordum.
“DÖN” dediğini duyuyordum sadece. Ama neye, nasıl ve niçin döneceğimi bilmiyordum ve bunu sorgulayacak takatim de yoktu.

Başka bir gün “HAL DEĞİŞTİR” diye sesleniyordu bana aynı ses. Ne demekti bu? Neydim ki şimdi ne olaydım? “Namazla yeniden diril” diyordu o ses. Namaz mı? Beni diriltecek kadar güçlü müydü bu şey? Peki “DİRİLMEK”! Neydi ki o? Ben zaten diri değil miydim ki benim baştan diriltecekti?

Değilmişim!
Bunu bu kadar geç zamanda farketmek…
Ahh ne nefismiş bendeki. Unutturmuş bana aslımı.
Uzaklaştırmış beni sahibimden, bir zamanlar sözünün eri olan benliğimden…
Nefsimin Nemrud’u konuşmuş hep, ben susmuşum…
O emretmiş ben yapmışım.
Dua dua yükselmek varken ötelere,
Ben isyanla girmişim yerin bin kat altına.
Rüku rüku doğrultmak varken eğriliklerimi,
Ben gafletle kırılmışım eğrilikten.
Namazla dirilmek varken,
Ben namazsız her an her saniye ölümün acısını tatmışım.
Devay-ı derdim yüreğimin derinliklerinde gizliymiş de,
Ben çok dolambaçlı dikenli yollara girmişim.
Çıkaran sahibime sonsuz hamd ve senalar olsun!!!

Yazar : H.Kübra / SinHa

Secde edebiyat dergisi

Hiç yorum yok: