31 Temmuz 2011 Pazar

1 ağustos ikindi namazı - rengarenk namazlar

Rengarenk namazlar kılmalı
Namazlar renksiz siyah-beyaz filmlere dönüşmemeli
Namazlar hayat dolu dipdiri olmalı
Namazlar monoton alışkanlıklara dönüşmemeli

Her namazı bu sefer daha güzeli diye kılmalı
Her namazda namazın farklı odakları seçilmeli
Her namaz bir diğerinden farklı olmalı
Her namaz farklı bir tad bırakmalı

Her namaz bir şuurla kılınmalı
Bu namazı şunun için kılıyorum denmeli
Bu namaz şu eğrimi doğrultmalı demeli
Namaz bize rengini vermeli

Her namazda Allahın boyası üzerimize damlamalı
Her namaz bizi Allahın boyası ile boyamalı
Her seferinde bir başka güzelliğe yol olmalı
Her namazda bir başka renk olmalı

Herkeze renkli namazlar dileği ile

Esselamu Aleyna

1 ağustos öğle namazı - mektubun zarfı



Akşam namazı ile birlikte Hatim niyeti ile Kuranı okumaya başladım
Hurufu mukattaa denilen harflerle başlıyor sure
Ve Hurufu mukattaa ile başlıyan surelerin bir özelliği olarak kitaptan/kurandan bahsederek giriş yapılıyor
Elif, lâm, mim.
Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn(muttekîne).
Ellezîne yu’minûne bil gaybi ve yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).
Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablik(kablike) ve bil âhireti hum yûkınûn(yûkınûne).
Ulâike alâ huden min rabbihim ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).
1. Elif Lâm Mîm.
2. Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır.
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar/takva sahipleri için  
yol göstericidir/hidayettir.
3. Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.
4. Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar.
5. İşte onlar Rab'lerinden (gelen) bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de işte onlardır.

Biliyorsunuz Kuranı Kerim Fatiha suresi ile başlıyor
Ve yine biliyoruz ki Namazda Kuran okumak Fatiha ile başlıyor ve her rekatte Kuran okumak yine fatiha ile başlıyor

Bakara suresi Fatiha suresi ile ilginç bir şekilde bağlantılı olarak başlıyor

Fatiha suresinde
İhdinas sıratel mustakim: bize hidayet et/yol göster/rehberlik yap
Bakara suresinde
zalikel kitabu.......huden: Bu kitap bir hidayettir
Fatiha suresindeki Bize hidayet et/yol göster duasına cevap veriliyor sanki Bakara suresinde Bu kitap/Kuran size hidayettir/yol göstericidir/rehberdir
İşte size hidayet, işte size yol gösteren, işte size rehber
Ey kulum sen benden istedin bende sana hidayet ettim, rehber kitabı gönderdim, yolunuzu bu kitapta gösterdim
(Ancak bundan sonrası senin insiyatifinde uymak yada uymamak deniliyor sanki)

Fatiha suresinde
Sıratellezine enamte aleyhim: nimetlendirdiklerinin yoluna
Bakara suresinde
huden lil muttakiyn: takva sahipleri/Allahtan sakınanlar için hidayettir
Fatiha suresindeki nimetlendirdiklerinin yoluna duasındaki nimetlendirilenlerin muttakiler/takva sahipleri olduğu bakara suresinde açıklanıyor

Takva sahiplerinin vasıfları sayılıyor, bir taneside fatihayı her rekatinde okuduğumuz namaz kılmak

Ve bakaranın birbirleri ile ilintili bu başlangıç bölümü Onlar Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler (Hani Rabbimizden fatihada Hidayet istemiştik ya - işte o hidayeti Rabbimiz bize indirmiş, Hidayet bize Rabbimiz tarafından gönderilmiş, Kuran hani o bizim istediğimiz hidayetin ta kendisi imiş)
Ancak bir şartla bu hidayetin doğru yola - sıratel mustakime erdirmesi için bir şart var o da muttaki/takva sahibi olmak, yani sadece onlara hidayet ediyor/yol gösteriyor bu kitap

ve hani namaz çağrısı ezanda hayyalel felah denir ya bakara suresinde deniyorki işte onlar muflihun/kurtulmuşlardır.

Görüldüğü gibi Fatiha-Namaz-Kuran-Bakara-Takva-Hidayet-Rehber-Yol-Yol arkadaşları-Kurtuluş içiçe geçiyor ve bir örgü oluşturuyor

Şöyle bir görüntü var şimdi
Fatihayı okuyoruz ve diyoruz ki Rabbim bize hidayet var
Bakara deniyor ki İşte size kitap/Kuran işte size hidayet
Yalnız muttakiler/takva sahipleri için yani endişe sahipleri için
Ve Namazda fatihanın ardından kuran okuma farzı-emri

İşte burada bir yol ayrımı var
Ya anladığımız dilde/ana dilde/gönül-zihin dilinde/ yani Allahın kitabının bize hidayet olacağı dilde/ yani Allahın bize hidayet edebileceği-rehberlik edebileceği dilde/ yani dilimize tercüme edilmiş kuran meali okuyacağız kıraat bölümünde
Ve bu şekilde okuduğumuzda Fatiha anlamlı olacak, Hidayet isteğimiz anlamlı olacak, Namaz anlamlı olacak, Namazda Kuran kıraatinin bir anlamı olacak, Hidayet muttakiye indirilecek

Veya ikinci yol olarak Allah bu kitabı Arapça indirdi, başka dilde kıraat edilmez görüşü hakim olacak, ANCAK BU KEZ
FATİHA ANLAMSIZ OLACAK: Çünkü hidayet istemiştik fatihada, Rabbimiz bize hidayeti gönderdi ama biz gönderileni anlamıyoruz çünkü Allah kitabı Arapça gönderdi ve tercümesi yasaklandı (MI?),
Ve biz hidayet olarak gönderileni göremiyeceğiz anlamayacağız ve şuursuzca hala hidayet dilemeye devam edeceğiz, hem de gönderilen hidayetin ilk suresi olan fatihanın Arapçasını okuyorak
Ne kadar acı, ne kadar acıklı, ne kadar acınası
Hidayete mi yazık ediliyor? Hidayete dilenene mi?

HİDAYET İSTEĞİMİZ ANLAMSIZ OLACAK: Çünkü gönderilen hidayet tercüme edilemiyor, imkansızmış, O halde Rabbim ne diye bize Alın size hidayet diyor? İşte bu muttakiler için hidayettir deniyor? Araplar için hidayettir denmiyor?
        Bu kitap kendisinde şüphe yok, Araplar için bir hidayettir demiş gibi sunuluyor
        Halbuki Rabbim bu kitabın tüm muttakiler için hidayet olduğunu söylüyor
Sanki onlara çoook uzaklardan sesleniliyor Allah aşkına bizi hidayetten uzak bırakmayın,

Allah aşkına Allahın bize gönderdiği hidayeti bizden çalmayın,
Allah aşkına hediyemizi elimizden almayın,
Allah aşkına ışığımızı elimizden almayın, dipsiz. karanlık kuyulara salmayın

NAMAZLARIMIZ ANLAMSIZ OLACAK
Rabbimiz bize gönderdiği hidayeti/rehberi okumayı ve anlamayı emretti namazda
Ve Rabbim Kuran dediğimiz mektubunu gönderdi hidayet olarak bize
Ancak mektubu zarftan çıkarmayı yasakladılar bize
Arapça bu mektubun zarfıdır, zarftan çıkardığımız anda bize ulaşacak mektup
Zarfı kutsayanlar, zarfın içindekini, özünü, anlamını, amacını yok ettiler
Hidayeti yok ettiler, Rehberi yok ettiler, Kuranı yok ettiler
Namazda zarfla uğraştık asırlarca
Hani okuma yazması olmayanın içindeki mektuba ulaşamaması gibi
Acıklı bir türk filmi hikayesi gibi

Bugünkü film de böyle bitsin
Allahım bizi hidayete ulaştır
Allahım bizi hidayete ulaştır
Allahım bizi hidayete ulaştır
Amin!...Amin!...Amin!...

Herkezin hidayete ulaşması dileği ile

Esselamu Aleyna

1 ağustos sabah namazı - hayatımızın hayatı


DE Kİ : Ey kafirler !
Sizin taptıklarınıza ben tapmam
Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz
Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim
Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz
Sizin dininiz size, benim dinim banadır.

Kafirûn suresi : 1-6

I.

Bünyemizin sağlıklı çalışabilmesi için,
Temel ihtiyaçlarımızı dış ortamdan karşılamamız gerekiyor.
Hava, su, gıda..gibi..
Bu maddelerin vücudumuzdaki yoğunluğu azaldıkça,
Onlarsız yaşama süremiz de kısalmaya başlıyor.
Örneğin,
Oksijen bulunmayan bir ortama direncimiz,
Birkaç dakikadan fazla sürmezken,
Susuzluğa karşı tahammülümüz,
Birkaç gün devam ediyor.
Açlığa ise,
Ancak birkaç hafta süreyle dayanabiliyoruz.
Şu durumda;
Madde, yoğunluğundan arındıkça, küçülüp inceldikçe, bizim ona olan ihtiyacımız tersine şiddetleniyor, olmazsa olmaz bir hal alıyor.. dememiz,
Pekâlâ mümkün gözüküyor..

II.

İç âlemimizin vücudu ise hiç şüphesiz ruhumuz..
Ona giydirilmiş bir kılıf olan,
Şu bedenimizin ihtiyaçları,
Göreceli bir sıra takip ederken,
Ruhumuzun da bu kanundan nasipsiz kalması düşünülemez.
Şu farkla ki,
Ruh için madde bir posadır.
Evreni yutsa yine de doymadığı dipsiz bir kuyu gibidir.
Ruhun gıdalanabilmesi için,
Maddenin küçülerek incelmesi ve
En nihayet melekût potasında eriyerek
Onun sindirebileceği bir öz e dönmesi gerekir ki,
İşte bu, mânâ dır..
Yani,
Allahın güzel isimlerinin,
Varlık âlemindeki yansımalarından oluşan îman hakikatleridir.
Diğer bir ifadeyle de,
Letâfetin en uç noktası olan mânevî gıdamız..
Madem ki;
Bir şeyin kütlesel yoğunluğu azaldıkça,
Küçülüp inceldikçe,
Ona olan bağımlılığımızın dozu artarak zirveye çıkıyor,
Öyleyse;
Ruhumuzun îmansız bir vasata tahammülü,
Birkaç andan fazla olmasa gerek!.

III.

Fıtrat asla yalan söylemez.
İnanmak fıtrî bir kanundur,
İnsan kendisini bundan kurtaramaz.
Denilebilir ki,
Ma budsuz bir insan yoktur.
Her insanın taptığı bir mabudu muhakkak vardır.
İnsan ruhu, ancak bu şekilde gıdalanabilmektedir.
Ve ancak yücelterek var olabilmektedir..
Tapınmanın olmadığı bir artam,
Ruhun asla tahammül edemeyeceği bir vasattır.
İnsan gerçek Ma budu göremediği anlarda,
Derhal geçici çözümler üretmeye başlar.
Gözlerinin tuttuğu,
Ellerinin yetiştiği şeylerden kuvvet dilenmeye başlar.
Yaptığı bu tercihi sindirebilmek için de,
Önce kendi nazarında ilâhlaştırır,
Sonra döner mabud zannederek o objeye tapmaya başlar.
Ve aldanır..
Ruhun nazarında,
Olmazsa olmaz kanundur tapmak fiili..
Her ne koşulda olursa olsun,
Hükmünü mutlaka ruha uygulatır..
İnsan,
Dünya hayatında bu tarz bir yaşayışla ömür tüketirken,
Ve medeniyet fantezileriyle oyalanırken,
Ruhu bir nebze de olsa soluklanır.
Çünkü,
Dünya hayatında yalancı ilâhlara yer vardır!.
Ama âhirette asla!.
Sahte ilâhların artık bulunmadığı bir ortamda,
Ruhun yapabileceği tek şey vardır:
Gerçek Ma bud olan Allah- u Azimüşşân a (c.c) yönelmek..
Tabi, kendisine bu imkân tanınırsa!.
Dünya hayatındayken,
Ufak ufak emâreleri görünen yoksunluk belirtilerinin,
Zirveye çıktığı andır bu..
Artık o insan için hüküm oldukça nettir:
Ebedî idam..
Dünyadayken zırvalamanın bedelini,
Ahiret hayatında, zirveye çıkan bir mahrûmiyetle ödeyiverir.
Lâ abüdü mâ tabüdün sırrı, ( Sizin taptıklarınıza ben tapmam..
Bütün çıplaklığıyla açılıverir..

IV.

Ey nefis!..
Madem ki,
Öyle yada böyle tapmak zorundasın..
Sadece gerçek Ma bud olan Allaha (c.c) kul ol ki,
Din gününde,
Âlemlerin Rabbi olan Allah (c.c) tan,
İyyâ ke nabüdü ve iyyâ ke nestaîn demeye yüzün olsun..( Sadece Sana (c.c) kulluk eder ve sadece Senden (c.c) isteriz..,)
Sonsuzluk ve sınırsızlık diyarlarında,
Değişen yeni şartlara adapte olarak,
Sıkıntıya ve yoksunluğa düşmeden,
Hayatın bekâ bulabilsin..
Kısacası;
İman ve o nûru, ruha her an soluklandıran iman hakikatleri,
Hayatımızın hayatıdır..
Sultan Süleymanın Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.. sözüne karşılık, biz de deriz ki: Olmaya hayat şu âlemde bir anlık iman gibi..

A. Tanrıkulu

31 temmuz yatsı - vakit huzur vakti

VAKİT HUZUR VAKTİ

Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin huylardan ve kötülüklerden vazgeçirir. (Ankebut–45)

Tevhid akidesinden sonra dinimizin en önemli emri hiç şüphesiz namazdır.
Namaz, kulu hayatı boyunca Allah (cc)’a ibadet etmesi için hazır vaziyette tutar.
Namaz ibadeti diğer tüm ibadetleri içerisinde barındırdığından tüm ibadetlerden daha faziletlidir.
İlahımız (cc) öylesine yüce ve merhametli ki
biz kullarını tüm hata ve gafletlerimize rağmen huzuruna kabul etmekte.
Bilinçli kul da bu kabulün farkına varıp, her namazla yenilenmeli, Rabbiyle olan samimiyetini kuvvetlendirmeye çalışmalıdır.
Bilmelidir ki bu ibadet, sadece fiziksel eylemlerden oluşmuyor.
Namazda yaptığımız fiziksel eylemler
yalnızca  
hissiyatımızla, şuurlu bir şekilde eda edildiğinde değer bulacaktır.
Bu şuur; içinde mü’minlerin imanını tazeleyen sözlerden oluşan ezan sesiyle başlar.
Kul ezan sesini işittiğinde,
imanını tazelemeye, kurtuluşa
ve en önemlisi Rabbiyle konuşmaya, buluşmaya çağrıldığının farkında olmalıdır.
Abdestle
maddi, manevi kirlerinden arınıp
iblisin etrafına ördüğü duvarları yıkıp
huzura vardığının şuurunda olmalıdır.
Kıyamla
tüm tağutlara baş kaldırıp, tek ilah kabul ettiği Rabbine yöneldiğini
yalnızca
O’na kulluk, ibadet edeceğini haykırdığının da bilincinde olmalıdır.

Ve bu bilinçle namazına devam etmeli,
her söylediği sözün manasını hissetmeli,
her yaptığın hareketin hareketin manasını hissetmelidir.

Hz. Ali (ra)’nin da belirttiği üzere; anlaşılmayan, idrak edilmeyen ibadette hayır olmayacaktır

SEDA YARDIMCIOĞLU

31 temmuz akşam namazı - Kuranın indiği ay geldi


Hoşgeldi Ramazan ayı,
Hoşgeldi Oruç ayı,
Hoş geldi Kuran ayı,
Hoş geldi Namaz ayı.

Bu bloğu takib edenleri bilir, Ben namazlarımda kuran kıraatini türkçe meal okuyarak yapıyorum ki bu İmamı Azam Ebu Hanifenin görüşüdür, Kuranın mantığına uygun olanıdır, Allah Resulünün sünnetine uygun olanıdır.

Bu ramazan ayında Kuranı hatim etmeyi düşünüyorum
Tabi ki türkçe mealden
Meali elime alıyorum, Fatihadan sonra açıyorum meali başlıyorum okumaya

Kuranı Kerim yaklaşık 600 sayfa
Ramazan ayı her gün okumam gereken sayfa
600/30=20 sayfa
Günde 5 vakite bölüştürürsem
20/5=4 sayfa

Her vakit 4 sayfa kuran okursam Ramazan sonunda Kuranı hatmetmiş olacağım

Biliyorum alışılmışdan vazgeçmek kolay değil, Beyindeki hapishaneden çıkmak kolay değil, Tuğlalarını tarihin ördüğü zindandan kurtulmak kolay değil
Benim gibi Kuran kıraatinde türkçe meal okuyamayabilirsiniz
Ancak en azından şunu öneriyorum
Namazı kıldıktan sonra her namazdan sonra 4 sayfa meal okursanız bu ramazan gerçek bir kuran okuması yapmış olursunuz, Allah size kendi dilinizde seslenmiş olur.
Kadir gecesi Kuranın indiği gecedir, Bu ay her vakit gönlümüze/zihnimize Kuran insin İnşallah, Bu ay tümüyle Kadir ayı olsun inşallah

Herkeze Kuran dolu bir ay dileği ile

Esselamu Aleyna

30 Temmuz 2011 Cumartesi

31 temmuz ikindi namazı - Ya Müheymin



Bugün namaza iftitah tekbiri olarak Allahın isimlerinden Ya Müheymin diyerek başlıyalım


Müheymin
Gözetici ve kollayıcı , Saltanatı hakkında dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi gözetip koruyan.
Al-Muhaymin
The Guardian. He who watches over and protects all things.

O Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur. Melik'tir; Kuddus'tur; Selâm'dır. Mü'min'dir, Müheymin'dir, Aziz'dir, Cebbar'dır, Mütekebbir'dir, Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir * Haşr 59:23

Allah'ın görüp gözeten, her şeye şahit olan, her şeyi koruması altına alan, onları muhâfaza edip saklayan olduğu anlamına gelir.

Müheymin : Gözetici ve koruyucu

Haşr suresinde 23. ayette geçer

Görüp gözeten, her şeye şahid olan koruyan ve bekçilik eden de O'dur.

Müheymin kelimesinin aslı "Müeymin"dir. Kolaylık için kelimedeki hemze harfi "ha" harfine dönüştürülmüştür. Arap dilinde bu tür dönüşümler vardır. (2)

Müheymin, doğrulayıcı, tasdik edici ve güvenilir anlamındadır. Kur'an, kendisinden önceki kitapları doğrulayan bir kitaptır. (2)

Tüm evrenin kusursuz bir düzen içerisinde var olmasını sağlayan fizik yasaları, onları meydana getiren Allah'ın, kulları üzerindeki İlahi korumasına da en güzel delilleri oluştururlar.

İnsanların çoğunluğunun doğal karşıladığı pek çok özellik asıl olarak Allah'ın kullarına olan merhametine ve İlahi korumasına işaret eder. Çünkü düzeni ve birliği sağlayan yüzlerce fizik yasasının şu an oldukları şekilleriyle var olmaları için hiçbir zorlayıcı neden yoktur. Allah koruyucuların en hayırlısıdır. (4)

"El Müheymin" Her kim bunu yazıp üzerinde bulundurursa bütn malı ve rızkı Hak tealanın hıfzında ve emanında olur. Yine demişleerdir ki, bir kimse gusül eyleyip bu ismi 100 kere okusa o kimsenin dışı parlak ve nurlu olur.
*     *     *     *     *     *
Ya Müheymin!
Sensin gariplerin sığınağı
Sensin kimsesizlerin dayanağı
Sensin hakkı himaye eden
Sensin aklımı aldanışlardan kollayan
Sensin ayağımı tuzaklardan kurtaran
Sen ki zayıfları kuvvetlilerin şerrinden himaye edersin
Mazlumların hakkını zalimlerden almayı vaat edersin
Sen ki benim en küçük¸ en önemsiz¸
En gizli arzularımı da bilir bana merhamet edersin
Nefsimin aldatmalarına kanmaktan koru beni
Aşağıların aşağısına yuvarlanmaktan koru beni
Senai Demirci - 99 Esma

* * * * * *
Meryem Sinan Aybike - Esmaül Hüsna yazıları

"El-Müheymin"
Saltanatı hakkında dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi gözetip koruyan.


Lütfun ile kıl himaye

Ver selâmet “Yâ Müheymin”

Eller kalkar hep duaya
Ver saadet “Yâ Müheymin”

“Musa tektaş”


Ey yücelerin yücesi olan büyük Allahım,

Yâ Müheymin,

Beni himaye eden, beni koruyup gözeten, beni her türlü beladan, fenadan alıkoyansın. Öncemi bilensin. Sonramı görensin. Kendimi bilmezken, kendimi tanımazken ruhuma varlığının adresini üfleyensin. Hücrelerimi dahi şifre şifre bilen, her şifreyi birbirine ulayan ve yine çözensin. Her şeyim ayan beyan ortada. Düşüncelerimi biliyor ve dahi okuyorken, neler yapacağımı önceden görüyorken senden gizlim saklım yok Allahım. Gaflete düştüğüm demlerde nefsimin çemberinde gidiş gelişlerime çare dilerim senden. Beni benden koru Allahım. Nefsimi ıslah eyle. Güzelliklerimi çoğalt.

Ruhumun hüsranına saadet ver Allahım



Kulu koruyup gözeten

İhsanına ihsan katan
Islah eyleyip düzelten

Ver kemâlet “Ya Müheymin”


Ey Müheymin,

Sultanım,

Güzel Allahım,

Seni düşünen ruh güzelleşir, ziyadeleşir. Bilirim. Senden uzak düşünler yolunu şaşırır. Şimdi ipil ipil bir yağmurun altında ıslanıyorum. Senin rahmetinin her katresi üzerime düştükçe sevincim artıyor. Kederim azalıyor. Denizdeki dalgalar gibi kabarıyor duygularım sana doğru. Dalgalarımı sahiline çek Allahım. Senden gizlisi saklısı olmayan bir kulunum. Gizlerimin gizlerini biliyorsun. Saklamam boşuna gafletlerimi, hatalarımı. Beni yüceliğinle sarıp sarmalıyor, kusurlarımı örtüyorsun. Dünyalardan koruyorsun beni Allahım. Sana hamd ederim. Şükürler ederim.

Uyuklayan gönlüme inşirah ver Allahım...


Yücelik verir ruhlara
Uğratmaz asla zarara

Salah ile tüm kullara

Ver hidayet “Ya Müheymin”


Ey Müheymin,

Efendim,

Allahım,

Kainat sessizce uyurken, güvendiğimiz bir şey var. Bizi koruyup gözeten, koruyan yaratanımız var diye güvenle yumarız gözlerimizi. Her korkumuzda ilkin adını andığımızsın. Sığındığımızsın. Himmet dilediğimizsin. Biz aciz kullarını her saniye binlerce tehlikeden koruyup gözetensin rabbim. Ruhumuz ve bedenimiz her an senin gözetiminde olmazsa halimiz nice olurdu bilmiyorum. Sınırlı zekam ve bilgim bunu bilmiyor bilemiyor. Bizi nurunla aydınlat Allahım. Ziyânla bizi donat. Her iki cihanda bizi mahçup etme Allahım. Müminler arasına sûizân girdi Allahım. Aramızdaki riyayı, yalanı kaldır rabbim. Yeni baştan doğrulalım. Yeni baştan sevelim birbirimizi. Bir ashap şenliği yaşasın kalplerimiz. Sen istersen her şey olur...

Gönüller yağmalandı. Gönüller çöle yürüyen bir bedevi... Gönüller serap görüyor.

Kararmış gönüllere hidayet ver Allahım.


Vermezsin şeytana fırsat

Emrindedir tüm kâinat
Mü’minlere nurun kat kat

Ver ikrâm et “Ya Müheymin”


Ey Müheymin,

Sen Selamsın, Rahimsin, Rahmansın...

İçimdeki hüzün büyüyor. Kaderimin ırmağında sana doğru akıyorum. Hangi akşama sarksam, hangi ırmağa düşsem aklımda sen varsın. Gelişlerim sanadır. Sincabi bir göğün ağları altında sana yalvarıyorum... Vakit şafağın güllerini açıyor. Serin bir rüzgar mahmuzlamış gayret atını. Rahvan bulutlar geçiyor gözlerimden. Her biri senin sevginle dolu dolu. Bin umut fırtınası kopuyor yüreğimde. Tüllenen hayallerim asr-ı saadeti kuşanıyor. Güvendiğim sen, inandığım sen, kuşandığım sen, bildiğim sen, bilmediğim yine sensin Allahım. Beni senin ihsanından, şefkatinden ve kemâlinden mahrum etme. Beni de sevdiklerine kat.

Hüznüm sevincimden ziyade...

Efkarıma, hüznüme nihayet ver Allahım.


Lütfun ile kıl himaye

Ver selâmet “Yâ Müheymin”

Eller kalkar hep duaya
Ver saadet “Yâ Müheymin”


Ey Müheymin,

Allahım,

Efendim,

Ne büyüksün ki mülkünün sınırı yok. Sadece ol! dersin, olur. Menekşelenen sular seninle dirilir, seninle akar, seninle kabarır. Sararan mevsimler senin emrinle yeşerir. Senin aşkınla dallara su yürür. Buz denizleri seninle çözülür. Yıldızlar senin ismine akar. Birbirine hiç değmeden. Dağlar eğilir, titrer haşmetinizden.

Tüm kainatın Efendisi,

Bizi, yarattıklarını koru, kolla ve gözetle Allahım. Senden başka güvendiğimiz yok. Senden başka tanıdığımız, inandığımız, taptığımız yok Allahım. Sen bizim Rabbimizsin. Sana inanır, sana taparız.

Ruhumuza, sağlığımıza, dirliğimize selamet ver...

Dara düştük, gönlümüze saadet ver...

Zora düştük aklımıza hidayet ver...

Efkarımız büyüdü, nihayet ver...
 
Bu devirde aklımıza dirayet ver Allahım... ( Amin)
Meryem Sinan Aybike
*    *    *    *    *    *

El Müheymin - Esma'ül Hüsna Hazinesi // İsmail Kılınç
Senin bizleri her an sınırsız gücünle koruyup gözetmen, bizim için ne büyük huzur ve güven saltanatıdır.

HUZUR VE GÜVEN SULTANI

8- El-Müheymin
“Her şeyi görüp gözeten.”

Ey Müheymin olan, gözeten ve koruyan Allah’ım. Her şeyi her an en güzel ve mükemmel bir şekilde gözetip koruyan Müheymin olan ancak Sensin.

“O, .Selâm’dır, Mü’min’dir, Müheymin’dir, Azîz’dir, Cebbâr’dır.” (Haşir 23)

Her bir atom ve molekül Senin emrine amade güvenlik memurundur. Senden izinsin bir atom yerinden kıpırdayamaz ve bir yaprak düşemez. Bir şeye her yönüyle göz kulak olmak için, hem Melik, hem Kuddus, hem Selâm, hem Mü’min, hem Müheymin, hem Aziz, hem de Cebbar olmak lazım.

Senden başkası hiçbir zaman tam koruyup gözetip, Müheymin olamaz. Her koruyup gözeten eksik korur, her güvenlik hata yapar.

Sana bütün âlemleri gözetip korumak çok kolay. Makro ve mikro âlemleri gözetip koruduğun gibi ne olur Ümmeti Muhammed'ini ve biz kullarını da gözetip, koru. Biz meyletmek istesek de Sen bizleri günahlardan koru. Biz Senin kullarınız, Allah’ım biz aciz kullarını günahlardan koru ve aziz eyle.

Seni sevmekle bizleri aziz eyle. Sen dilediğini sever, korur ve aziz edersin. Ne olur Habibin hürmetine bizleri ve kıyamete kadar gelecek nesillerimizi sevdiklerinden eyle.

Senin bizleri her an sınırsız gücünle koruyup gözetmen, bizim için ne büyük huzur ve güven saltanatıdır. Fani dünyadaki birçok lider suikastlara maruz kalmaktadır. Suikasta maruz kalan birçok liderin huzuru kaçmakta, psikolojisi bozulmakta ve hatta inancı zayıfsa, ömürleri kısalmakta.

Evladının koruyup gözetilmesi için çırpınan anne babalar, halkın güvenliği için çırpınan emniyet güçleri ve liderler, gaziler, Senin Müheymin isminin tecellisine ayna olurlar. Senin Müheymin ismini en güzel anlayabilecekler de onlardır.

İnanan kulların, her türlü tedbiri aldıktan sonra endişeyi bırakıp, Sana, Müheymin ve Hafîz ismine tam olarak teslim olmalarını lütfeyle. Bu lütuf ne büyük bir huzur ve saadettir.

Seni çok seviyoruz Allah’ım. Sana olan aşkımızı ve güvenimizi arttır Allah’ım. Sen iki cihanda bizler için Müheymin ol. Sen, Sana olan aşkımızı ve bize olan sevgini arttır. Bizleri en sevdiklerinden eyle. Bu aşk ve sevgine Muheymin ve muhafız ol. (Âmin)

 *     *     *     *     *     *
Neşe Kutlutaş - Esmaül hüsna duaları
Allah'ın (azze ve celle) her şeyi görüp gözeten, her şeye şahit olan, her şeyi koruması altına alan, onları muhâfaza edip saklayan olduğu manasındadır. Zatı ilahi indinde hiçliğini hissettiren, sonsuz esma ve vasfı karşısında hayretlere daldıran, yüceliği karşısında kendinden geçiren, hâmi olan. Âllah (azze ve celle), yarattığı mahlûkatının amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder. Bütün varlığı görüp gözeten, yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak O'dur. Hiçbir zerre, hiçbir lâhza, Onun bu lütuf ve şefkatinden boş değildir.

Ey zamanın Sahibi! Ey en Emin Koruyucu! Ey Şahit! Ey Müheymin! Ey Hamî! Ey Allah!
Zamanın Sahibi Sensin Allah'ım! En emin Koruyucu Sensin! En doğru Şahit Sensin Allah'ım! Sen Müheymin'sin!
Senin en emin Koruyucu olduğuna şahitlik ederim Allah'ım!
Senin Kelamının en doğru Kelam olduğuna şahitlik ederim!
Senin zikrinle mutmain olur kalbim ancak! Kalbim ancak, Senin Adınla inşirah bulur!
Senden haya ederim Rabb'im!
Senin Cezandan korkarım!
Havf ve reca arasında titrerken kalbim şimdi; Ürperen ve titreyen kalbime serinlik ver Müheymin Adınla!

"O öyle Allah'tır ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir; Kuddûs'tur; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından münezzehtir." (Haşr Suresi 23. Âyet Meali)

Sen Allah'sın!
Senden başka ilah yoktur!
Mülkün Sahibisin Sen!
Bütün noksanlıklardan münezzehsin! Selamet verensin Sen Allah'ım! Emniyete kavuşturan Sensin! Gözetip Koruyansın Sen Allah'ım! Sen her şeyden Üstünsün! Sen Mütekebbir'sin Allah'ım! İstediğini zorla yaptıransın! Büyüklükte eşin yoktur Senin! Sen müşriklerin ortak koştuğu her şeyden münezzehsin Allah'ım!

"Her nefsin bütün kazandıkları üzerinde gözetici olana mı (baş kaldırılır?)" (Ra'd Suresi 33. Âyet Meali)

Müheymin Adına sığınırım Senin Rabb'im!
Nefislerin kazandıklarının üzerinde Gözetici olan Adına sığınırım! Az amellerimizi saklayıp, koruyan; Ve misliyle mükâfatlandıran Müheymin Adına sığınırım! Müheymin Adınla Allah'ım! Hayra ulaştır bizi!
Müheymin Adınla koru bizi kötülüklerden!
Bizi himaye et!
Tek Hamîmiz Sen ol bizim!
Sığındık Senin Hamî Adına!
Adımızı hamîdlerle taşısın Meleklerin semaya!

"Ne zaman sen bir işte bulunsan, ne zaman Kur'an'dan bir şey okusan ve siz ne zaman bir iş yaparsanız, o işe daldığınız zaman biz mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak ve gizli kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki apaçık kitapta (levh-i mahfuzda) bulunmasın." (Yunus Suresi 61. Âyet Meali)

Müheymin Adınla yalvarıyorum Sana Rabb'im!
Meleklerin hayırda yarışanlarla çıkarsın adımızı semaya!
Adımızı semaya; yetimi koruyup kollayanlarla çıkarsın Meleklerin! Her hayırda ve şerde;
Senin yolunu koruyanlarla ulaşsın semaya adımız!
Senin Müheymin Adına sığınırım şimdi Rabb'im!
Hamî olan Adına!
Şahit olan Adına sığınırım!
Bir zarar verse de bize şahitlik;
Müheymin Adınla Rabb'im!
En doğru şahitler olmamızı nasip et bize Müheymin Adınla!

Ya Müheymin! Ya Müheymin! Ya Müheymin!
Yıldırımın çarpıp geçtiği ya da;
Fırtınanın kökünden söktüğü
Bir ağaç gibiyim şimdi.
Bir yol arıyor ruhum savrularak rüzgarda! Yalın, tenha ve en doğru yola; Müheymin Adınla ulaştır beni Rabb'im!

Basma perdeli penceresinden hüzünle bakan;
Anamın duaları şimdi yanımda!
Onun yattığı toprak;
Senin Müheymin Adına sığınıp;
Allah Adına sığınıp Senin,
Yattığı toprak,
Her gün biraz daha yakın şimdi bana! Sessizce toprağa gireceğim ‘O Gün' Rabb'im!
Utandırma beni günahlarımla!
‘O Gün' beni Müheymin Adınla karşıla toprakta!
Günahlarımı ört Gaffar Adınla!
Beni Müheymin Adınla karşıla Rabb'im! Müheymin Adının hatırına; Hatırına Selâm Adının; Beni ‘O Gün' Selamınla karşıla!
Âmin! Âmin! Âmin!
V'el Hamdülillahi Rabb'il Âlemin!

31 temmuz öğle namazı - FATİHANIN ZİHNİ İNŞASI 28

nefsime/sevgilime/sevdiğime/korktuğuma değil sana kulum

nefsin/egonun tatminini hedef alan maddi başarıya endeksli bir dünyada yaşıyoruz, maneviyatın yok edildiği yerine aşkın konduğu ucu islami/islamcı flörte kadar giden bir yüzyılda yaşıyoruz, rızk korkusunun alabildiğine yaşandığı bir yüzyıldayız ve ilacı FATİHA ile birlikte geliyor

bu konuyu İlmin ışığında isimli tefsirinde müfessir Celal YILDIRIM şöyle açıklıyor;


«Yalnız Sana ibâdet ederiz.»
Ne güzel söz!.
Allah'a inanan kimse inançlarını derhal gerçekleştirmelidir.
Çünkü imânın en güzel ve tatlı meyvesi ibâdettir(kulluktur).
Kuvvetli imâna sahip kimse ibâdetlerinin (müminin yaşadığı her an her olay kulluktur) üzerine imânının damgasını vurur
ve bunu yaparken dünyanın en mutlu insanı olur.
İnsanları ilahlaştırma bedbahtlığından kurtulur;
hür bir mü'min olma bahtiyarlığına erişir.

Kula kul olmak ne fena zillettir!
Hakk'a kul olmak ne büyük şereftir!.
Unutmayalım ki, fiil ve hareketlerimiz gücümüzün yettiği yegâne şeylerdir.
Onları Allah'a karşı kullukta kullandığımız nisbette güçlü sayılırız.

müfessirin açıklamalarından anlıyoruzki;
nefsimiz yani kendimizin kulu isek, sevgilimiz/sevdiğimizin kulu isek, korktuğumuzun kulu isek fatiha bizim yakamıza yapışır ve bizi kendine gel diye sarsar.

31 temmuz sabah - Allahı çok seviyorum


Dedim: Çok yalnızım.
Dedin: ... فَإِنِّي قَرِيبٌ
Ben ki sana çok yakınım. Bakara-186

Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim.
Dedin: وَاذْكُر رَّبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخِيفَةً وَ دُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ
Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205

Dedim: Buda senin yardımını ister
Dedin: أَلَا تُحِبُّونَ أَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ
Allah'ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Nur-22

Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim.
Dedin: وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ
(Öyleyse)Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir. Hud-90

Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?
Dedin:أَلَمْ يَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ
Allah'ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini.. ve Allah'ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi? Tevbe-104.

Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı.

Dedin: اللَّهِ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ (2) غَافِرِ الذَّنبِ وَقَابِلِ التَّوْبِِ
Allah aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve kullarının tövbesini kabul edendir. Ğafir-2/3.

Dedim: Bunca günahım var,hangisinin tövbesini yapayım?!
Dedin: إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا
Allah bütün günahları bağışlayandır. Zümer-53.

Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın?
Dedin: وَ مَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ
Allah'tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur. Ali İmran-135.

Dedim: Ne kadar güzelsin Allah'ım! Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, seni çok seviyorum.
Dedin: إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَ يُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ
Şüphesiz ki Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.

Birden "İlahım ve Rabbim benim senden başka kimim var" dedim.
Sen de أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ"
Allah kuluna yetmez mi?" (Zümer-36) dedin.

Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?
Dedin: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا (41) وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (42) هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا
Ey inananlar! Allah'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir. Ahzap-41/43.


Kendi kendime dedim:

Allah'ım seni çok seviyorum.

Alıntıdır

30 haziran yatsı namazı - Rabbim affedersin, sen affetmeyi çok seversin

-Yalnızım, çok yalnızım.

-Hatırlıyor musun; "çok yakınım ben" demiştim sana, "çok yakın!" Senin sana olduğundan bile yakın. Kendi kendini çağırdığında ne kadar yakından duyuyorsan, ondan da yakınım. Kendinden bir şey istediğinde ne kadar çabuk cevap veriyorsan, bundan daha hızlıyım.

-Doğru. Sen hep yakınsın ama, nedense, ben uzaklardayım. Bana küsmüşsün sanıyorum.

-Öyleyse, secde et ve yaklaş! Alnına dokunacak yakınlığım. Aslında alnına yazılıdır yakınlığım. Araya benliğini koyduğun için, bencilliğini öne sürdüğün içindir bana uzaklığın.

-Yüzüm yok yakınında olmaya. Çok kusurluyum. Günah üstüne günah işledim. Sözüm yok sana sakladığım. Kirli dudaklarım. Yalanlar söyledim, boş sözlere değdi dilim.

- Pişmanlığını görüyorum elbet. İçindekileri yakıcı sızıları duyuyorum. Söylemek isteyip de söyleyemediklerini de özür olarak kabul ediyorum. Yüzünün kızarması bile kabulüm. Bilmiyor musun ki, bağışlamayı seviyorum ve seve seve bağışlıyorum.

-Biliyorum ama yine de unutup hata ediyorum. Gördüğünü göre göre, görmüyormuşsun gibi yaşıyorum. İşittiğini bile bile, işitmiyormuşsun gibi boş şeyler konuşuyorum. Sözümden dönüyorum yine. Utanıyorum. Bağışlar mısın sahiden?

-Dedim ya; bağışlamayı kendime ilke edindim. Hiçbir şeye mecbur olmadığım halde, merhamet etmeyi kendime kural diye yazdım. Affetmeyi her şeyin önüne koyuyorum.

- Ben seni hep yakar diye tanıyorum. Hemen kızıp gazaplandığını düşünerek, korkuyorum, titriyorum. Çarparsın diye keyfimce yaşayamıyorum. Gazabın da var senin.

-Rahmetim gazabımdan önce gelir. Kızmam bile rahmetimin hatırınadır. Ben yakmam seni. Sen ateşe atarsın kendini. Seni senden korumak içindir tehditlerim.

-Yine de korkuyorum. Çok korkuyorum.

-Defalarca ve en önce merhamet sahibi olduğumu hatırlattım sana. Her sözün başında. Her işin eşiğinde. Daha çok, hatırımı saymanı isterdim. Bir hatırlasana; bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey değildin. Eksikliğini kimsenin dert etmediği dönemlerde, seni var kılmak istedim. Kendi yokluğunu kendinin bile fark etmediği yıllarda, seni insan etmeye karar verdim. Şimdi seni en çok sevdiğini söyleyenlerce insafsızca çöpe atılabilecek biçimsiz bir et parçasıydın; sana yüz verdim. Sana yaptığım iyiliğini bilmeni istedim. Hep teşekkür etmeni bekledim.

-Çürüyecekmiş bedenim. Toprağa girecekmişim. Yüzüm eriyecekmiş. İsmim silinecekmiş. Dar bir yere bırakılıp terk edilecekmişim. Bu dehşet içinde nasıl teşekkür etmemi istersin?

-İlk söylemede, anlamamış olmanı anlayışla karşılıyorum, yine söylüyorum. Unutabileceğini bile bile yeniden hatırlatıyorum. Kolayca gözden çıkarılacak, leke diye silinebilecek, kirli ve isimsiz bir damlaydın; seni adam ettim. Yokluğunda seni yakıp yok edebileceğim halde, varlığından niye öç alayım, niye seni önemsiz sayayım? Senin varlığını herkes inkâr ederken ben inkâr etmediğim halde, seni niye unutulmuşluğa terk edeyim? Seni kendime muhatap seçecek kadar önemsediğim halde, niye kurumuş kemiklerini toprakta bırakayım? Seni hiç yoktan yarattığım halde, hiç sebepsiz var eylediğim halde, ikinci defa yaratmakta niye usanayım, niye vazgeçeyim?

- Keşke bunui daha sık hatırlatsan!

-Hatırlasana kuşluk vaktini. Her sabah uyandığında yeniden bulmuyor musun bedenini? Gözlerini açar açmaz, hatırlamıyor musun unuttuğunu kendini? Ayrıca, bir bak yeryüzünü ölümünün ardından nasıl dirilttiğime. Kurumuş çubukları, ölmüş dalları, soğumuş kökleri çiçek çiçek, rengarenk, terü taze tenlerle, sıcacık meyvelerle yeni baştan dirilttiğimi görmüyor musun bugünlerde?

- Unutmuşum, Rabbim, affedersin, çok affedersin.
Sen affetmeyi çok seversin.

Senai Demirci

30 temmuz akşam namazı - sabır ve namaz

sabır ve salat(namaz) ...
Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir. (BAKARA 45)

HAYATIN AKIŞI İÇERİSİNDE sık sık karşılaştığım bir soru var ki, bir çırpıda sonuç veren pratik bir cevabına bugüne kadar ulaşmış değilim ve bundan sonra da ulaşacağımı sanmıyorum. Doğrusu, bu sorunun böyle hazır ve pratik bir cevabını keşfetmiş olsam, kendim de aynı dertle muzdarip olduğum için, bu keşfi ilk önce kendi üzerinde denerdim. Ancak, biliyorum ki, bu imtihan dünyasında sözkonusu sorunun umulan türde hazır bir cevabı bulunmuyor.

Bu soru, şu: “İmanın gereklerini bildiğim, iman esaslarının nasıl bir hayatı gerektirdiğinin farkında olduğum halde, neden iman ölçülerini hayata yansıtmada tam anlamıyla başarılı olamıyorum. Bunun çözümü nedir?”

Aynı ‘tam anlamıyla yansıtamama’ meselesini bizatihî yaşadığım için, bununla ne kastedildiğini pekâlâ biliyorum. Allah’ın emri olduğunu bildiğimiz salih amelleri dört dörtlük biçimde tatbik edemeyişimiz de bu tarifin içine giriyor, haram olduğunu bildiğimiz halde yakamızı tam anlamıyla sıyıramadığımız fiiller de...

Meselâ, hiç kaçırmak istemediği halde bazı namazları, özellikle sabah namazını zaman zaman kaçırmak da bunun içinde; kalbi istemediği halde nefsin zoruyla harama bakmak da. Ticarî hayatta emr-i ilâhîye uymayan birtakım muamelelere bulaşmak da bunun içinde, aile hayatını sağlam bir iktisat denklemi üzere kuramamak da. Bize göre lüzumsuz konularla iştigal de bunun içinde, yanlış olduğunu bile bile gıybet ve suizandan tam anlamıyla kurtulamamak da…

Her nefis muhasebesi anında, böylesi bir dizi amelî zaafın imanî ölçülere uymamasının getirdiği iç huzursuzlukları yaşıyoruz. Bu halimizin rıza-yı ilâhîye muvafık hareket ve ihlas gibi kudsî ölçülere pek uymadığını görmenin tedirginliğini de yaşıyoruz. Ancak, yine de yakamızı bir türlü bu günah ve zaaflardan tam anlamıyla sıyıramıyoruz. O yüzden bir cevap, bir deva arıyoruz. Aradığımız deva da, genellikle, bütün bu arızalara bir anda cevap verecek, bütün bu hastalıkların hepsine birden bir anda deva olacak bir tiryak oluyor.

Açıkçası, bir bakıma, muhali talep ediyoruz; şu imtihan dünyasının bizim için bir anda imtihan konusu olmaktan çıkmasını, bir anda melekler gibi olmamızı hayal ve talep ediyoruz. Bu hayal ve talep tahakkuk etmeyince, manen çöküyor, ye’se düşüyor, ümitsizlik içinde kahroluyoruz. Ve bir kere ümitsizliğe düşünce, atabileceğimiz küçük adımları da atamaz hale geliyoruz.

Sözkonusu manevî hastalığımıza Kur’ân eczanesinden bir deva aradığımda ise, meseleyi bir çırpıda çözüp bizi bir anda meleğe çevirecek bir formülün olmadığını öğreniyorum. Terakkisi bu gelgitlerde, bu gelgitler içinde yaşadığı imanî açılımlar ve reçeteler arayışında saklı olan insana reçeteler sunarken, “Bu bir çırpıda sizi kurtarır,” “Bu hastalığınıza bir anda deva olur” demiyor Kur’ân. Bilakis, sunduğu devaların adım adım tatbiki ile ancak deva bulma ve manen terakki etme yolunda yürüyebileceğimizi bize bildiriyor. Ki, ‘sabr’ın bu kadar sıklıkla vurgulanması; mü’minlerin vasıfları anılırken birçok âyette ilk sırada ‘sâbirîn,’ yani ‘sabredenler’ vasfının zikrolunması, bu işin bir ‘anında görüntü’ işi değil, bir ‘süreç’ işi olduğunu açıkça gösteriyor.

Kendi manevî yaralarımın sancıdığı, o yüzden ziyadesiyle deva aradığım bir hengâmda Bakara sûresini okuyorken iki yerde karşıma çıkan bir âyetin bu noktada hepimiz için anlamlı bir ders ve deva taşıdığına inanıyorum. Rabb-ı Rahîm, bu en büyük sûrenin 45. âyetinde “Sabır ve namaz ile yardım dileyin” buyuruyor. 153. âyette ise, yine “Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile yardım dileyin” buyurduktan sonra, “Muhakkak ki Allah sabredenleri sever” müjdesini veriyor.

Her iki âyetin, deva olarak ‘sabr’ı ve ‘namaz’ı gösterdiği açık ve net biçimde ortada gözüküyor.

Ki, bu iki devanın, Kur’ân’ın bize sunduğu muazzam denklemlerden biri olarak takva-amel-i salih denkleminin bir izdüşümü olduğuna inanıyorum. Yani, bir yanda ayağımız sürçecek ve nefsimiz bizi harama sürükleyecek olduğunda o günaha düşmeme konusunda ‘sabır’ göstererek sakınmamız; öte yanda, gündelik hayatımızı amel-i salihin anası olan ‘namaz’ı merkeze alarak yaşamamız icab ediyor. Gerek kendi nefsimiz, gerek içinde bulunduğumuz ortamın kollektif nefs-i emmâresi karşısındaki ilâhî yardım, bu iki şartla geliyor.

Bu bâbda, zina derecesine varmasa dahi ayağı sürçmüş ve hataya düşmüş bir sahabinin durumunu Resûlullah’a arzetmesinden sonra nazil olan Hûd: 114 âyeti de, bizi kalben yandıran amelî düşmelerimiz ve sürçmelerimiz karşısında beş vakit namazı bir kez daha bir deva olarak karşımıza çıkarıyor:


“Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu namaz, zikredenler için bir uyarıcıdır.”

Ve Ankebût sûresinin 45. âyetinde namaz bir kez daha bir deva olarak karşımıza çıkıyor:


“Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı doğruca kıl. Çünkü namaz fahşâ ve münkerden (fahiş ve iğrenç şeylerden) alıkoyar.”

Kur’ân eczanesinin, sözünü ettiğimiz manevî yaraya deva olarak sunduğu bu iki ilacı tatbik edip gündelik hayatımızı ma’siyete karşı sabır ve beş vakit namaz üzere yaşamaya gayret ettiğimiz derecede, şikâyetini ettiğimiz hususların belki tamamen yok olmasa bile hem sayıca hem şiddetçe azalacağını düşünüyor; bilvesile, Resûl-i Ekrem’in, beş vakit namazın arada işlenen küçük günahların affına vesile olduğu şeklindeki müjdesini bir gayret ve ümit vesilesi olarak zikretmek istiyorum.

Metin Karabaşoğlu

30 temmuz ikindi namazı - yeni gün başlıyor




- İslâmî Gün; ikindi ile başlar! Perşembe günü ikindiden sonra “ Cumanız Mubarek Olsun ” derdi büyüklerimiz! Yeni günün sabahıdır ikindi!

- İkindi; akşamın seheri! Sabahın seherine yakın Teheccüd nasıl kıymetli ise; akşamın seheri ikindi de öyle kıymetli.

- İkindi; batışa yöneliş! İnsan sonu, tükenişi, eriyişi, bir gün herşeyin biteceğini, yeni bir dünyaya doğmak üzere tıpkı güneş gibi guruba yöneleceğini hatırlıyor.

- Dünya telaşının arttığı, akşam eve ekmek götürme derdi ile gayretin fazlalaştığı bir zaman dilimi ikindi. Böyle bir anda Allah’ı hatırlamak, kalkıp namaz eda etmek yürek ister! Kesret kalabalığının orta yerinde Vahdet zikridir ikindi!

Ve ikindi; HİÇLİK fısıltısıdır dingin gönüllere!... Gece; Vahdeti sembolize eder! El ayak çekilir, kalabalıklar dağılır ve her insan kendi tekliğine yönelir! Hiçliğine yönelmek, sıfırlanmak, yüklerinden boşanmak, ağırlıklarını atmaktır ikindi! İkindiyle başlayan süreci okuyabilenler; hüsrandan çıkışa namzet olurlar!

30 temmuz öğle namazı - El-Mü’min

 
Bugün namaza iftitah tekbiri olarak Ya Mü'min Allah diyerek başlıyalım

Mü'min : Gönüllere iman veren, kendisine güvenenlere emniyet sağlayan ve ferahlık bahşeden

Cenab-ı Hak buyuruyor:

"O Allah ki, O'ndan başka İlah yoktur. Meliktir; Kuddûstur; Selam'ır; Mü'mindir; Müheymindir; Azizdir; Cebbardır; Mütekebbirdir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok Yücedir." (Haşr, 23)

Bunun kısaca manası inanan demektir. Fakat bu mana biz kullar içindir. Allah için olan mana yukarıdaki manadır. Mümin ismi kulun en seçkin ve en şümullu ismidir. Cenab-ı Hak kulunu o kadar seviyor ki, kendine mahsus olan özel ismi kuluna vermiştir. Tam anlamıyla müminlik sıfatlarını taşıyan insan için dünyada ve ahirette sıkıntı yoktur. Sırat köprüsünden geçerken, cehennem seslenerek: "Geç ey mümin, zira senin nurun benim narımı söndürüyor." diyecek. Müminin derecesi bu kadar yüksek olacaktır. (4)

Allah, kıyamet günü azap gören mü'minleri cehennemden çıkardıktan sonra onlara derki:

"Mü'min benim, sizler de mü'minlersiniz"

Allah, sözünün doğru olduğunu ispatlayandır, mü'min kullarını imanlarında yanıltmayan, onları doğru yola çıkarandır, kullarına va'dinde sâdık olandır, insan kalbini şüphe ve tereddütlerden kurtararak imana kavuşturan, kalplere iman bağışlayan; yaratıkların zulümden, muminleri azaptan emin kılan; onların şahitliklerini kabul ve tasdik eden; taahüdlerini mutlaka yerine getirendir.

İhlasla "Yâ Mü'min" diye bir müslüman bu isme devam etse, küfürden, şirkten, yalandan, insan ve cin şerrinden emin olur. Her türlü hastalıktan kurtulur. (3)


Ya Mümin!
Sen hidayetini göndermezsen kalpler nasıl mutmain olur
Sen kalplere itminan vermezsen kim inandığından emin olur
Sen inandırmazsan kim mümin kalır
Revamın tuzağına düşürme beni nefsimin diline bırakma beni
Öyle mümin eyle ki beni pişmanlıklarım beni sana döndürsün
Senai Demirci - 99 Esma

* * * * * * *
Esmaül hüsna yazıları - Meryem Sinan Aybike

"El-Mü'min"
Kullarına emniyet veren. Kendinin ve peygamberlerinin doğruluğunu ortaya koyan, kullarına yaptığı vaadinde sâdık.


İnandık da “belâ” dedik

La demedik “illâ” dedik
Kıl Habibe tâbsi sâdık

Biz kulları sen “Yâ Mü’min”

(Musa Tektaş)



Yâ Mü’min,

Sultanım,

Efendim,

Bütün düşüncelerimin sana iltica ettiği, kaygılarımın, hüznümün altında ezildiğim bir zamanda senden medet diliyorum. Sana inandığım için, sana taptığım için, senden başkasını ilah tanımadığım için yüreğim emin, huzurlu. İman ışığını ruhumun derinlerine dikizleyen sensin. Sana inandım, sana sığındım. Ufukların gaflete tutsak olduğu bu demlerde senin ülkenin izini sürüyor yüreğim. Yüreğime metanet ver. Her an bir ışık sağanağı olan rahmetin demadem yağsın üzerime Allahım. İmanınla tazeleneyim...Beni yalnız koyma dünya denizinde. Aciz kalır, boğulurum.

Beni sahiline çek Allahım...

Beni sahiline çek.


Acizleri kurtar dardan
Hemi cehennem-i nârdan

Hıfzeyle korkudan zordan

Biz kulları sen “Yâ Mü’min”



Yâ Mü’min,

Sultanım,

Sen varsın yüreğimde huzurluyum. Korkularımın senin ülkende bilindiğini, çaresinin yine senden olduğunu bilirim, inanırım. Sen Meliksin, Kuddus’sün, Selâm’sın, Rahim’sin...benim senden başka inandığım, güvendiğim yok. Dünyaların yalnızı olsam da kimselerim olmasa da bütün insanlar yüz çevirse de bilirim sen yanımdasın. Ruhum emniyetinin salıncağında tatlı bir meltemin esintisiyle kendinden geçer. Söz söyleyenin çok, hal gözüyle görenin az olduğu eşkıya yürekli bu zamanda gelişlerim sanadır... Sanadır tüm yollarım. Bir bengisu sonsuzluğunda sana kurulur saatlerim. Gelişlerim sana , gidişlerim sanadır... Tenha iklimlerin sığınağından açtım ellerimi sana doğru. Fırtınalı bir denizdeyim.

Beni sahiline çek Allahım...

Beni sahiline çek.


Emniyet sendendir elbet

İnayet sendendir elbet

Mü’min eyle ilel-ebed

Biz kulları sen “Yâ Mü’min”


Yâ Mü’min,

Yâ Mü’min,

Sultanım,

Senin ülkene uzanamazsa ruhum felaha ermez, huzura kanmaz. Sözü senet sayan uluların arkasından kaç zamandır bakmadayım. Bir fâtihayla çıkıp gelsem onların peşi sıra denizlerine. Senin mavi göklerinin kapısından kabul buyur beni. Sadakat timsali isminin her harfini nakışladım kalbimin taraçalarına. Yürek hüzün çanağı. Gönül huzur konağı Allahım. Takva ahret bineği...Nasip eyle, nasipleneyim. Bir yatsı vaktinde bir hacegan ayini ile taşıyor ruhum. Karanlığın kuşatan yalnızlığı doluyor gözlerime. Ürperiyorum. Med cezir misali bir sarkaçım havf ve recâ arasında... Beni sahiline çek Allahım. Dineyim, durulayım. Kapanayım secdeye. Seccademin çiçeklerini sulasın gözyaşlarım.

Beni sahiline çek Allahım...

Beni sahiline çek.


Kıyametin dehşetinden

Halas eyle zahmetinden

Koru tüm felâketinden
Biz kulları sen “Yâ Mü’min


Yâ Mü’min

Sen huzur ve güvenin kalbi olan Allahım... Avuçlarımda sana sunacağım dualarım, yüreğimde hasretin, aklımda tekliğin, birliğin var. Ashab-ı kehf uykularına yatan ruhum seninle uyansın. Uyandır beni bir akşam üstü. Korkularım , yeislerim bir ayak bağı ayaklarımda. Çöz beni. Yalancı bir hayatın kollarında umudu kuşanan duygularım bir ney ahengiyle inler. Şefkatinle dindir beni. Korkulardan deliren bir çığlığım. Sustur beni. Sana inandım, sana sığındım, sana bağlandım. Divanına al beni... Fırtınalı bir denizde boğulmaktayım.
 
Beni sahiline çek Allahım...

Beni sahiline çek.


İman verdin, teslim aldın

Biz kulları sen “Yâ Mü’min”

Fani imtihanı saldın
Biz kulları sen “Yâ Mü’min”


Yâ Mü’min,

Sultanım,

Beni sahiline çek Allahım...

Dünya denizinin boğan, büyük dalgalarıyla savrulmaktan yoruldum. Güvendiğim bütün gemiler su alıyor. Bir tekne ıssızlığında okyanuslarda savrulmaktayım. Dalgalar aşıyor üzerimden. Çaresizim. Güvendiğim bütün gemiler su alıyor. Anladım ki senden başka güvendiğim yok. Dar-ı dünya bana gece olsun. Karanlıklarımı dönüştür nura Allahım. Ne dilersen olur sevdiğim. Ne olur kapından döndürme beni. Sana güvenip, sana iltica etmişim.

Sen ne dilersen olur sevdiğim. Fırtınalı bir denizde boğulmaktayım...

Beni sahiline çek Allahım...

Beni sahiline çek.

Meryem Aybike SİNAN 

*     *     *     *     *     *    

GÜVEN KAYNAĞIM7- El-Mü’min
“Güven veren, emin kılan, koruyan.”

Ey Mümin olan, kullarına iman ve emniyet nasip eden Allah’ım,
Sen kullarına güven kaynağısın. İnanan kullarını her türlü korkudan emin kılarsın. Seni Sevenleri, yoluna düşenleri her zaman her yerde ve her tehlikeden korursun. Bizleri emin ve güvenilir insan eyle.

“O, . Selâm’dır, Mü’min’dir, Müheymin’dir.” (Haşr Suresi, 23)

“Hasbünallah” diyoruz ve Sana güveniyoruz. Sana gönül veriyoruz. Senin Mü'min isminin azameti karşısında inançsızların bütün oyun ve planları çok aciz kalır. İnanmayanlara hidayet nasip eyle. Bütün kullar, Senin kulların. Seni bilemeyen Kullarına hidayetle emniyet nasip eyle. İnsanlar Seni bilsin, Seni sevsin ve emniyete ersin. Sana tam güvenmeyi bizlere nasip eyle.

Sen kullarına, en büyük nimetin olan iman nimetini lütfetmeyi çok seversin. Mümin olmak, her yönüyle emniyette olmak ne muhteşem bir nimettir.

Bütün kullarını yaratıp bu dünyaya göndermekteki asıl maksadın, kullarının seni bilmesi, sevmesi, mümin olması ve Senin tarafından sevilmesidir. Sen bütün kullarına hidayet nasip eyle. Müminlere de aşkını nasip eyle. Sen bizleri muttaki müminlerden eyle.

Bizlere Habibinin ve dört halifesinin imanı gibi güçlü iman ver. Bizleri Sıddık ve Ömer eyle. Sadık ve güvenilir eyle. Fitne çıkarmayalım ve çıkaracaklara da çıkartmayalım. Seni bilmeyenler bilsin, bilenler güvene ersin. Sevenlerine Sen her şeysin. Gören gözümüz, tutan elimiz ve düşünen beynimiz, ruhumuz ol Allah’ım. Bizi en güzel bir şekilde Habibinin yolunda yürüt.

Ey Mümin ve Güzel Allah’ım, bizlere Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ahlakını, aşkını, bereketini, her sahada mükemmelliğini, Hz. Süleyman'ın saadetini, Hz. Eyyub'un sabrını, Hz. Yusuf'un güzelliğini, Hz. Hamza'nın cesaretini, Hz. Ömer'ın adaletini ver.

Peygamberin, sahabelerin, evliyaların, asfiyaların, aktapların, inananların duaları bizimle olsun. Habibi Zişan’ın senden ne kadar hayır istediyse, her an senden onları istiyor ve dileniyoruz. O'nun kaçındığı bütün şerlerden de kaçınıyoruz. Zatın, Habibin, ismi azamın ve yarattıkların hürmetine, edeceğimiz bütün hayır duaları kabul eyle. (Âmin)

29 Temmuz 2011 Cuma

30 haziran sabah namazı - Ezanı dinlemeli şimdi seninle


EZANI DİNLEMELİ ŞİMDİ SENİNLE...
 
Seninle, ezanı dinlemeli şimdi
Bir sabah ki, hacc-ı ekberin arifesinde
Yaslanıp hüccacın duasına, Arafat’ta iken
Lebbeyk! .. Diyen dillerin makbul harekesinde
Ümmü Mektüm nefesinden, Bilalihabeşi’nin sesinden
“Canım sana feda olsun, ya Resulallah! ..” Diyen kesimden
Vakti seherdeyken, etlerim lime lime, tüylerim diken diken
Zaman vakfe hamilken, Vedud’a yakarırken vefa
Ezanı dinlemeli şimdi seninle..,
-*-
Ruhumu bedenden alan esinde
Ey müezzin! Asrısaadet imanı var sesinde
Bedirden, Uhut’dan kalma yara izleri ensesinde
Bir sahabeyi göresin var, aklın en muhkem tepesinde
Düşünüp dururken; “Aşere-i Mübeşşere” yüreği kimde?
Silkindiği gibi Hattab oğlu Ömer’in, İlahi mecazın ilkinde
Silkinip savrulasın gelir, “ba’s-ü ba’d-el mevt! ” fikrinde
Esaretine bakarak Müslüman’ın, ağlamalı içten içe
Neden? Müminin döşünde tekfur i kanaviçe! ..
Sorulana cevap, ey şanlı sabah elin elimde
Ezanı dinlemeli, şimdi seninle..,
-*-
Merve’deyken hace, inim inim inlerken Safa
Dâhil olduğunda kıyamet, kıyamda oluşturulan safa
Hacer-ül esvette iken başım, gözüme seğirtirken kaşım
Utancını hissederek, peygamberin karnına bağladığı taşın
Göğsün ıslandığında nedametten, göz gözü kıskandığında
İçtimadayken küllü enam, Allahın indinde
Kâbe’nin karşısında, tavafçılara bakakalarak
Abdestten sonrası, Zemzemden bir yudum alarak
Nerdesin., Mihrime düşecek zerreyi miskal sevap?
Köre ayan olmaz, birlikte hayat sürdüğü cevap! ..
Ramak kaldığında yeniden doğuşa üzengi
Hakka boyamalı diye mihengi rengi
Aklın süzgecinden geçirip arşı
Kurulup Beytullah’a karşı
Vedud’a yakarırken vefa
Ezanı dinlemeli..,
-*-
Evla, mümin benim gibiyse başa gelen, evla
Bağdat kan revan, Basra esarette ey Huda, ya Mevla
“Beyt-ül Makdis” mübarek belde, kan ağlar Filistin lev’a
Eğer sen olmasaydın sen., “Hanifen Müslimin.,” lev la
Şol Cennetler, ağırlayacak insan bulamazdı içine
Velev ki, çoğumuz koşarken Cehennemin içine
İliklerime kadar işlerken, küfrün riyakâr yeli
Bir el dokunmalı başıma, “Allahtan ümit kesilmez! ” der gibi
O el ki, Habibizişan, Nebiyi muhterem Muhammed (s.a.v.) eli
Sanki Arafat’ta hutbede; “Ümmetimi koru ya rab! ..” der gibi
Sonrası nefsimin yüzü yere düşmeli, arlanmalıyım
Acıma tuz biber, hüngür hüngür hüngürdeyerek
Dönüp yine yakarmalı, Vedud’a yalvarmalıyım
“Sübbuhun Kuddus rabilmelaiketi verruh! ..”
“Bi-kalbi selim.,” vefada, Huvel-vefa
Ezanı dinlemeli, şimdi seninle..,
-*-
Zenbereği kurulurken kılcallarımda zehirli haçın
Şükrünü duymalıyım dimağımda, onurlu şerefli açın
En bedbaht yerinden Hakka doğrulup ta rüsva kapkaçın
Kaldırıp gövdesini, kıbleye yöneldiğinde Çin-Maçin
Sarı bir fitnenin gazabından korkup, gına getirerek
Ehli küfrün elinden, üzerime toprak atmadan kürek
Küllerinden ateş alıp, köze nara dönmeden şu yürek
Sandığımda dost! Sırtımdan hançerlemeden Frenk
Kanmadan kara sevdalara, banmadan şehvete renk
Kızıla boyanmadan kevn ü mekân feradis, arazi
Sen benden, ben senden ve Hak demden razı
Ezanı dinlemeli, şimdi seninle..,
-*-
Gözlerime bak! ..
“Allah bir! ” de, acıma aksın kanım
Belki son fırsattır an, ey gevrek imanım
Hamiyet davasında., Haddi aşmadan fena
Kanatsız kalmadan dua, onca hamdüsena
Şaha kalksın umut., Yekûnda uslanarak
Şu aziz yurdun, dağlarına yaslanarak
Ecdadı payidar eden, esbaba bakmalı
Erken uyanmalı, işrakten evvel., Kalkmalı
Gafil olmadan veda, Vedud’a yakarırken vefa
Ezanı dinlemeli, tamda şimdi.,
Seninle...


Mehmet Sani Özel

29 temmuz yatsı namazı - namaz bir çeşit terapidir


Prof. Dr. Robert Frager'in Namaz Yorumunda şöyle diyor:
Terapi aradaki boşlukta olma durumudur.
Yani eski alışkanlıkları, bırakma durumudur.
Namaz da öyledir mesela. Namazda ellerinizi havaya kaldırdığınızda, bu, sahip olduğunuz dünyayı arkaya almanız anlamına gelir.
Yani, arada kaldığınız anlamına gelir.
Daha fazla geçmişe sahip olamadığınız bu noktada ne geçmişte ne de gelecektesinizdir.
Bilinci şu anda tutabilmek zordur.
Yani değişim sürecinde eski rol, tam olarak bırakılmamış; yeni role de tam olarak adapte olunamamıştır.


Namaz yazıdan da anlaşılacağı üzere terapiye benzetilmektedir, Namaza gelen eski ben (iyi olmayan kısmı) reddedilmekte ve yeni bir benlik oluşturma isteği duaya dönüşerek fatihada dudaklarımızdan dökülmekte ve Amin diyerek gönülde-zihinde bu bilinç perçinlenmekte
İyi yola iletilme talep edilmekte, yol ve yol arkadaşları tarif edilerek, bir yönelim isteği dile getirilmekte
Allahın öfkelendiklerinin yolundan/yörüngesinden/çekim alanından/yaşam tarzından ayrılma isteği dile getirilmekte onların dalalda/şaşkın/azgın/sapık/kopuk/bozuk ortamından ve yoldaşlığından Allaha sığınılmakta

Ve namazdan yepyeni bir insan olarak çıkılmakta
Kararlı, söz vermiş, yenilenmiş, taptaze, eski alışkanlıklardan sıyrılmış, veleddalinden ve onların yolundan ayrılmış, iyiye yönelmiş, iyilere yönelmiş, kötülerden uzaklaşmış, kendine çevresine yararlı, kötülüklerden uzaklaşmaya kararlı bir birey olarak çıkarız, çıkmalıyız

Esselamu Aleyna

29 temmuz akşam namazı - doğru kılınmayan-kullanılmayan namazlar

Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.
Aynı buradaki merdivenler gibi namazda bir imkandır, doğru kullanılırsa bir yarar sağlar

Aslında bu duvardan kurtulmak ne kadar kolay
Kurtulmak için bir tek merdiven yeterken
Yanlış kullanım sebebi ile duvarlar aşılmaz hale gelmiş

Namazda kötülüklerden/fahşadan korur
Bir tek namaz bile nefsle olan savaşı kazanmaya yetebilir
Bir tek namaz kötülükten/fahşadan uzaklaşmaya yetebilir
Ancak Namaz dosdoğru kılınmalıdır
Ancak Namaz doğru kullanılmalıdır

Namaz namaz kılmak için kılınırsa bir yararı yoktur
Namaz sadece Allah istedi diye kılınırsa amacından uzaktır
Namazın niye farzedildiğini anlamak lazım
Namazın maksadı nedir, Allahın namazı farz kılmasındaki hikmet nedir anlaşılmalıdır
Namaz maksada uygun kılınmalıdır
Namaz Allahın dediği gibi ikame edilmelidir, dosdoğru kılınmalıdır
Abdest maksat gözeterek tevbe, sözveriş, tazeleniş, iç temizliği içermelidir
Subhane okurken Allaha dair tasavvur kayması varsa düzeltilmelidir
Kuran okumadan önce Allaha sığınmalıdır
Şeytanın nefsimize kötülüğü/fahşayı fısıldadığı hatıra getirmeli, düşmanı hatırlamalı
Ve namaz bir harb hazırlığına dönüştürülmeli, Mihrab ismi hatırlanmalı
Fatiha okurken her cümlede mutlaka ne dediğimizi düşünmeli, şuurla okunmalı
Ardından Kuran okuması, mutlaka anlaşılırak okunmalı
Ayetin vahyolunanı oku ve namaz kıl şeklinde gelmesi boşuna değil
Delinin bellediği gibi her namazda aynı yerleri okumakda amaca uygun değil
anlaşılmayan kelimeleri ardarda sıralamanızda oku emrinin amacına uygun değil
Arapça anlıyorsanız arapça okuyun kurandan namazda
Bilmiyorsanız Türkçe, İngilizce, Almanca anladığınız dilde tercüme okuyun namazda
Yoksa Kitaptan sana vahyolunanı okumuş/anlamış olamazsınız
Dikkat edin koruyan namazın özü vahyolunanı okumak ve anlamak
Ve
Rükunun Allaha ve emirlerine boyun eğiş, şeytana ve nefse başkaldırı olduğu bilinmeli
Secdenin Allaha yakınlaşma, şeytandan ve onun yardımcılarından uzaklaşma olduğu bilinci taşımalı
Namaz sonundaki selamet dileği en önce nefse-ruha-zihne-itikada-davranışlara dilenmeli
Yoksa namaz nasıl korusun, 

Bir tek namaz bile gözlerinizin/gönül gözünüzün açılmasına yeteceği halde
Gereği üzere kılmadığınız binlerce, onbinlerce rekat namaz sizin duvarları aşıp gerçeği görmenize hiç  bir yararı olmayacaktır.

Herkeze koruyucu namazlar dileği ile
Esselamu Aleyna

28 Temmuz 2011 Perşembe

29 temmuz ikindi namazı - Okyanus yürekli dost

Water God Blue Animated


Su, kendine sırdaş arıyordu.
Önce buluta verdi sırrını.

Ağır geldi sır buluta.

Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.

Sonra göle gitti su. Ona anlattı derdini. Bu arada bulut suyun sırrını yağmur yapıp, dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için, zaman zaman taşıyordu göl ve suyun sırrı iyice açığa çıkıyordu.

Sonra nehre verdi su sırrını. Nehir aldı suyun sırrını çekti gitti. Dereye verdi. Dere biraz daha yavaş olsada nehirden, o da götürdü suyun sırrını bir başka bilinmeze..Çağlayanlar, şelaleler,akarsular..Hepsi kayboluyordu bir anda. Sonra bir gün su takip etti dereyi. Dereye okyanusa kavuşunca farketti su, bütün sırlarının akarsularla, çağlayanlarla, ırmaklarla...okyanusa taşındığını.

Karar verdi su.
Sırrını okyanusa verecekti. Öyle de yaptı zaten.
Tüm sırlarını okyanusa verdi. Artık suyun sırrını okyanustan başkası bilmiyordu. Ne taştı okyanus, ne bir başkasına taşıdı suyun sırrını, ne de kurudu....Geçen karşılaştık suyla. Bir bardaktaydı. Suskundu. Çok uğraştım konuşturamadım. Ben tam giderken '' Dur !'' dedi su. Durdum!

'' Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma! Taşıyamazlar, kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar....'' dedi.

Hep cevrenizde OKYANUS yürekli dostlarinizın olmasi dilegiyle ......


BİZİM OKYANUS YÜREKLİ DOSTUMUZ ŞADIRVANDA BİZİ BEKLİYOR.
HER ZAMAN MÜTEBESSİM, HER ZAMAN HAZIR, HER ZAMAN ŞEFKATLİ,


29 temmuz öğle namazı - FATİHA SURESİNİN ZİHNİ İNŞASI 27

ALLAH BUNUN HESABINI O ZALİMDEN SORAR DER RAHATLARIZ


gücümüzün yetmediği adaletsizlikler ve zulümler karşısında ruhumuzda kopan fırtınaları dindirecek sözler fatihada geçen MALİKİ YEVMİDDİN kelimeleridir

bu konuyu İlmin ışığında isimli tefsirinde müfessir Celal YILDIRIM şöyle açıklar;

«Ceza (hesap görülecek, karşılık verilecek) gününün yegâne sa­hibidir,» terkibinde geçen Mâlik sıfatı ile:
Bu dünyada iyilik yapan, hayır işleyen,
hakk'ın müdafaasını vazife edinen,
faziletin mücâdelesini gönü! rahatlığı içinde veren;
zulmeden,
tuğyan eden,
hakka tecâvüzde bulunan,
nefsanî bütün arzularını hiçbir sınır ve kanun tanımadan tatmine çalışan;
zulme uğrayan ve nihayet haksızlığa mâruz kalan,
işkence gören herkes için bir cezâ ve mükâfat günü, bir hesap ve adalet günü hazırlanmıştır.

O günde iltimas olmayacak,
rüşvete iltifat edilmeyecek,
hatır gönül tanınmayacak,
hak ve adalet en hassas ölçü ve terazisiyle meydana konulacak ve hiçbir kimseye zulmedilmiyecek..

İşte böyle bir günün mutlak hâkimi, adalet dağıtıcısı ve yegâne sahibi Allah olacaktır.
Allah (C.C.) o gün hesap vermiyecek, hesap soracaktır.
Onun mutlak hükümranlığının bir ucu adalete, diğer ucu rahmet ve mağfirete dayalıdır.
Ve işte Mâlik sıfatı bütün bunları anlatır.

29 temmuz sabah namazı - iyiki ezanı duyuyorum


İyiki Almanyada Hollandada yaşamıyorum
İyiki Türkiyede yaşıyorum, Müslüman bir ülkede yaşıyorum
Ezanı duyuyorum

Bu sabah namazını şu ezanlara hamdederek kılalım inşallah
Esselamu Aleyna

28 haziran yatsı namazı - Ezanı gerçekten duyuyormusunuz?

Ezanı duyuyormusunuz?

Haydi namaza dediğinde
Müezzin sadece arac, gerçekte beni çağıran Rabbim şeklinde algılıyormusunuz?
Müezzinin Rabbin seni davet ediyor, seni çağırıyor dediğini duyuyormusunuz?

İşi gücü bırakıp namaza yöneliyormusunuz?
Haydi felaha - Haydi kurtuluşa dediğinde
Namazı kurtuluş yolunun ilk basamağı olarak algılıyormusunuz?
Bu müjdeyi yeterince içinizde duyuyormusunuz?
Bu davetiyenin sevincini duyumsuyormusunuz?
Bu davetiye Kralları, bakanları, cumhurbaşkanları, başbakanları, patronları yaratandan
Anlıyormusunuz?

Bu yatsı ezana bu düşüncelerle kulak verelim
Rabbin çağrısını içimizde hissedelim
İnşallah namaz değişecektir diye düşünüyorum
Bakalım göreceğiz, Ben de ezanı bekleyenlerdenim.

Esselamu Aleyna

28 temmuz akşam namazı - İbadetten zevk duymak şart mı?

Yazdığım bir yazıda, namazda duyulan ibadet vecdinden söz etmiş, İslâm büyüklerinden de misaller arzetmiştim. Faydalı ve ibretli misaller olarak gördüğüm o vakaları naklederken bir hayli de duygulanmış, onlara yaklaşamadığım için de hayıflanmıştım. Bu defa aynı mevzuya temas eden bir okuyucum diyor ki:

Namaza başlayınca dünyasını değiştirip başka âlem ve ruh haletine giren İslâm büyüklerinden misaller verip, örnekler naklettiniz. Hattâ bunlardan kimi namazda iken evi yandığı halde namazını bırakmıyor, ibadete devam ediyor, sonra da öteki dünyanın ateşi bu dünyanın ateşinden daha etkili geldi de onun için evimin ateşi dikkatimi çekmedi şeklinde bir ifade kullanıyor. Bir başkasının atı çalınıyor. O da namazını bırakıp da hırsız peşinde koşmuyor. Namazdaki vecdinin attan daha kıymetli olduğunu ifade ediyor...

Bütün bu örnekler karşısında bir de ben kendimi yokluyorum. Bakıyorum ki, bende ne öyle bir vecd ve huzur var, ne de namaza başlayınca âlem değiştirme, farklı ruh haletine girme durumu mevcut...

Peki benim namazım ne oluyor, nasıl bir ibadet durumu arzediyor? Ben namazlarımda böyle bir zevk duyamadığım için çok mu kayıptayım, yahut fazla mı bozulmuşum? Benim iflâsımın mı işareti bu mahrumiyetlerim?

Bu muhterem okuyucuma, namazın zahirî şekillerini yerine getirdikten sonra, namaz tamam olmuş, borçtan kurtulunmuştur. Duyulması söz konusu olan vecd namazın şartlarından, sıhhat gereğinden değildir, gibi fıkhî hükümlerden söz etmek kâfi gelebilir. Ama bir olayı arzetmek istiyorum. Bu mektup münasebetiyle değerli ilim ve tasavvuf ehli İmam Şarânî Hazretleri'nin, Levakıh'ında kaydettiği bu olay, meselemize daha güzel ışık tutup, fikir vermektedir. İmam-ı Şarânî Hazretlerinin, cevap mahiyetindeki düşündürücü izahı şöyle:

Allah'a ibadet edip, itâatta bulunurken vecd duyup, zevk almak büyük bir şeydir, meşrûdur.

Ancak Allah'ın öyle kulları da olmuş ki, gerek ibadetlerinde, gerekse başka itaatlarında zevk duyup, lezzet almaktan tevbe istiğfar etmişler. Duydukları zevkten, aldıkları lezzetten mahcubiyet hissine kapılmışlardır. Bunlardan bazıları da şöyle demişler: Allah'ım! Bizi sana böylesine ibadet ettirip itâata sevkeden duyduğumuz lezzet ve zevk ise bundan sana sığınıyor, bunu zihnimizden silmeni diliyoruz.

Ve İmam Şarani şunu da ilave ediyor:

Bir kimse namazında, niyazında duyduğu zevk ve lezzetten çok seviniyor da, bunun devamını da ısrarla taleb ediyorsa, bilsin ki o kimse lezzet ve zevk kuludur. Lezzetten dolayı ibadeti ifa ediyor, zevkten dolayı itaatı arzuluyor. Bu ihlâsa münâfi, hasbîliğe aykırıdır.

Şarânî Hazretleri, bu izahına bir de vaka ilâve ederek şöyle devam ediyor:

Efdalüddin Hazretleri bir gün bana şöyle dedi:

Uzun zamandan beri sabahlara kadar ibadet ederdim. Bunu da kimselere duyurmaz, bu halimin ihlâstan doğduğuna inanırdım.

Bir gece bir ses işittim. Meçhul bir tarafdan kulağıma gelen ses şöyle diyordu:

Sen bu ibadeti ihlâsından, hasbîliğinden yapmıyorsun. İbadet anında duyduğun zevk, aldığın lezzet var ya, işte onlardır, sana böyle ibadet ettirip, itaatta bulunduran! Eğer ibadet anında aldığın zevk gitse, duyduğun lezzeti yitirsen, bunu yapmayacaksın. O zaman kimin için ibadet ettiğin çıkacak ortaya!..

Bundan sonra, Efdalüddin Hazretleri kararını şöyle bildirir:

Ben ibadetlerimde duyduğum zevk ve lezzetten dolayı Allah'ı sığındım, zevk duymadan, lezzet almadan yaptığım ibadeti nefsimle daha ciddî mücadele vererek yaptığım ibadetlerim olarak bildim.

Demek ki bizler de, Hazret-i Şarânî'nin nazara verdiği gerçeği unutmamalı, birer lezzet ibadetçisi, zevk takipçisi durumuna girmemeliyiz.

Bilmeliyiz ki, zevk almadan, lezzet duymadan yaptığımız ibadetlerimiz, nefsimizle daha ciddî münakaşaya girip, onu yenerek yaptığımız ibadetlerimizdir.

Anladığım kadarıyla, ibadetlerimizde lezzet duyarsak, bunun bizi teşvik için verildiğini bilmeliyiz.

Ama duymazsak, bozulduğumuzun, mânen sukûtumuzun işareti saymamalı, yâni lezzetçilik peşinde koşan zevk ibadetçisi haline gelmemeliyiz.

Zira, lezzetten dolayı, tevbe istiğfarda bulunan İslâm büyükleri de vardır. Hasbiliğe aykırı bulmuş, ihlâsa karşı görmüşlerdir lezzetçiliği.

Bu bakımdan, okuyucum zevk ve lezzet duymadan yaptığı ibadeti, nefsini yenip, şeytanını mağlûp ederek yaptığı ihlâslı bir ibadet bilmeli, başka peşin ücret beklememeli, halini hayra alâmet saymalı... ....

Ahmet  Şahin

27 Temmuz 2011 Çarşamba

28 temmuz ikindi namazı - Ya SELAM


Bugün namaza İFTİTAH TEKBİRİ olarak YA SELAM diyerek başlıyalım

Selam
Selamet verici , Her çeşit afet ve kederlerden emin olan. Bütün ayıplardan arınmış. Selâm sahibi‚ yani herçeşit ayıptan selâmette‚ her türlü âfetten berî demektir.
As-Salam
The Source of Peace. He who frees His servants from all danger

O Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur. Melik'tir; Kuddus'tur; Selâm'dır. Mü'min'dir, Müheymin'dir, Aziz'dir, Cebbar'dır, Mütekebbir'dir, Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir * Haşr 59:23

Allah, her türlü eminliğin, salimliğin aslı olup, ayıptan kusurdan ve her çeşit eksikliklerden uzak olan yüce yaratıcı anlamındadır. Allah, yok olmaktan ve hatıra gelen her türlü eksikliklerden uzaktır. Buna göre dünyadan ve ahiretten emin olmak isteyenleri ve kurtuluşa ermek dileğinde bulunanları, kurtuluşa erdirecek olan da yalnız Allah'tır (el-Haşr, 59/23).

Resulullah buyuruyor: "Ey Allah'ım! Sen Selam'sın; Selâm yalnız sendedir. Ey ikram ve celâl sahibi olan! Sen ne yücesin."

Selâm ismi, Yüce Allah'ın kemalatının tümünün isbatını ve noksan sıfatların tümünün O'ndan uzaklaştırmayı içermektedir. Bunun manası şöyledir: "Subhânallahi ve'l-Hamdu lillah." Bu tesbih, yüce Allah'ın Ulûhiyyette ve tazimde tek olduğunu kapsamaktadır. Ve aynı şekilde "Lâ ilahe illalahu vallahu ekber" de Ulûhiyyette ve tazimde tek olduğunu kapsamaktadır. (3)

Selâm ismi, "el-Bâkiyâtu's-Sâlihât" ları derleyip toplamıştır.
"el-Bâkiyâtu's-Sâlihât"ın manaları , şu âyet-i kerimeden anlaşılmaktadır:

"Çok esirgeyen Rabb'dan onlara bir de sözlü "Selam" (vardır)" (Yasin,58)

İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar. (Furkan, 75)

şeklinde buyurarak cennete giren insanlara sözlü olarak selam vereceğini bildirir. Kuşkusuz Allah'ın selamı müminler için olabilecek en büyük müjdedir.

"Yâ Selâm" Her kim bu ismi 161 kere hasta üzerine okusa o hasta sihhat bulur. (4)

DUA
Ya Selam!
Sensin selam sendendir selam
Emrini dinler ateş ki İbrahim(as) için serin ve selametli olur
İbrahim(as) gibi dostluğuna kabul eyle beni
İbrahim(as) gibi ateşi gül eyle tenime
Gül gibi ateşten çiçekler açtır ruhumda
Selamını şebnem gibi dokundur kalbime
Senai Demirci - 99 Esma

* * * * *

Meryem Aybike Sinan

Es selâm :
Bütün ayıplardan arınmış. Selâm sahibi‚ yani her çeşit ayıptan selâmette‚ her türlü âfetten berî demektir.


Bismihi,

Ey Şefkatli ve kudretli padişahım,

Hem kudretli, hem esenlikli göklerinin pervazlarına tutunan biz aciz kullarının ruhlarına dokun nurunla Yâ Rabbim. Bir selam düşür gönlümüze. Bunca yalnızlığın üstüne senin göklerinden gelen tek bir selam yüceltsin ruhumuzu. Yürüsek senin dergahına. Cennetine bizi de al bir tek selâmınla. Münzevi bir hayatın münzevi yolcusuyuz her birimiz. Bir birine hiç değmeyen. Selamsız sabahsız zamanlar kuşatmış dört yanımızı. Kıyasıya kavgada ruhumuz. Bizi bağışla. Selametinin nuruyla pakla.

Selamsız gelinmez senin kapına Allahım... Mümin akılsızlanır.

Şirâzesi bozuldu sözümüzün

Diller kelamsızlanır.

Selam/sız gelinmez kapına...

Baht sızlanır.



Ey büyük Allahım,

Beni koruyup gözetirsin. Her gece uykuda ölür, sabahleyin hayata yeni baştan dirilirim. Yeni baştan giyinirim dünyalık feracemi. Benim hayatım senin selametinledir. Günde bin musibet defedersin başımdan. Bana değmeden geçer, onca kemlik. Fark ettirmezsin kıyasıya ölüm kalım mücadelemi. Beni koruyup gözettiğini bilirim her dem. Sana güvenirim. Sana inanırım.Her korkumda, endişemde senin adın dökülür dudaklarımdan. Senden himmet dilerim. Hala yaşıyorsam, nefes alıyorsam bilirim sendendir. Karanlıklardan aydınlığı süzüyorsam senin nurunun ziyasındandır.

Senin nurun olmasa Allahım, aydınlığın...

Gözler ışıksızlanır...

Göğün kandilleri söner...

Işık, sızlanır.



Es selâm,

Rabbim,

Derin bir gaflet sarmış uykularımızı. Senin tatlı seherinin melteminde neşv ü neva bulmuyor ruhumuz. Ruhumuz erbabına giydirilen yalancı rüyalarla avunuyoruz. Seherin kadranına senin kelamın düşerken, derin uykulardan uyanamıyoruz. Bize bizi uyandıracak bir selam ver Allahım. Bizi selametinle sarmala giydir. Üşüyoruz. Şafak meyus, şafak tedirgin. Yine senin selamın düşsün bir şebnem gibi dallarımıza. Uyanalım seherin kollarında. Lakin...

Seherde senin adını zikretmese insanlar, kuşlar cümle mahlukat... Selamlaşmasak Rabbim...

Dil hanesi arsızlanır...

Güneş doğmaz olur...

Seher şafaksızlanır.



Ey Alemlerin Rabbi olan Allahım,

Es Selâm,

Hercai gönlümüz düşmüş asrın çölüne. Hayat bir durgun göldür kirlenen. Göllerden al bizi denizlerine. Hayret gemileri bizi götürsün senin Ummanlarına Rabbim. Serap vadilerinde ömrümüz geçmeden, tebessümler yüzümüzde donmadan, yollar yolcusuz kalmadan bize bir Selâm gönder dergahından. Riya medeniyetinde bir akşam üstü nurun yağsın üzerimize. Huzur alsın bizi terkisine. Selametinle bizi ışıt. Ufuklarımızı nurunla donat.

Bakacak ufku olmayan yürek ıssızlanır...

Hayat sınanır...

Nurunla kaygılardan soyunur düşünceler Yâ Rabbim...

Gönül kaygısızlanır.

Kaygı/sızlanır.



Yâ Selâm,

Sultanım,

Kaygılardan, vesveselerden, korkulardan azade genişlesin yüreklerimiz yağmur bulutları gibi. Sonra yağsın rahmet olup gönülden gönüle. Ferahbaş dualarımız ellerimizde çiçeklensin, dile gelsin. Kendimizden ayrı düşelim, nefsimizden ırak... İkbal hırsı diz çöksün önümüzde. Şetaret meftun etsin ehli dili. Senin cennetine düşsün kaderimiz, ikbalimiz...

Selam bir şebnem gibi yağsın dallarımıza rabbim. Selamsız gelinmez senin kapına. İnsan akılsızlanır. Bizi yakın eyle kendine. Selametin dizginlerine ver aklımızın mazgallarını. Akıl yoksa, bitap düşmüşse...

İnsan onursuzlanır...

Onurunu kaybedenler, düşer iblisin diline...

Haya/sızlanır, insan hayasızlanır...Bahtsızlanır.

Selâmınla kaygılardan soyunur düşünceler Yâ Selâm...

Yürek kaygısızlanır.

Mesafeler sınırsızlanır...

Selâmsız koyma bizi Yâ Selâm...

Esmâü’l Hüsnâ Yazıları - Meryem Aybike SİNAN

*     *     *     *     *



Es Selam - Esma'ül Hüsna Hazinesi // İsmail Kılınç

 Es-Selâm
“Her türlü tehlikelerden selamete çıkaran.”

“O Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Melik’tir; Kuddûs’tur; Selâm’dır.” (Haşr sûresi, 23)

Muhteşem himayesi ile insanları güven ve selamette tutan eşsiz ve tek Sultan Sensin.

Sen, her an her mahlûkunu güven ve selamette tutarsın. Mikro (küçük), normo (normal) ve makro (büyük) âlemdeki her mahlûkun Senin Selam isminin kesintisiz tecellilerine mahzardır.

Senin Habibin daha peygamber olmadan önce “Muhammed'ül Emin” lakâbını aldı. Senin Selam isminin tecellilerine mazhar oldu. Düşmanları dahi ona güveniyor, emanetlerini O’na veriyordu. Bizleri de güvenilen insan yap.

Sen bu dünyada kendine iman edenleri her türlü korku, endişe ve insanlardan gelecek tehlikelerden emin kılan Selam’sın. İnanan kulların için Selam ismin ne büyük bir mutluluk, huzur ve güven kaynağıdır.

Anne karnında, bebeklikte, çocuklukta, gençlikte, olgunluk ve yaşlılıkta kesintisiz tecelli eden Senin Selam ismini, kabirde ve mahşerde de, en güzel bir şekilde imdadımıza yetiştir ve bizim için koruyucu simit ve mikro cennet eyle.

Senin Selâm ismin en mükemmel bir şekilde Cennet’te tecelli eder. Cennetinin bir adı da; ‘Dârü’s-Selâm’dır. Cennet ehli birbirine “Selam, Selam” diyerek gezerler. Cennet’ine girenler gerçek güven ve selamete erer ve Selam isminin atmosferi tarafından ebedlere dek kuşatılı kalırlar. Onlar için korku ve endişe asla söz konusu değildir.

Senin Selam ismin bu dünyada en güzel bir şekilde Senin Habibinde tecelli etmiştir.

Ey Güzel Allah’ım, Ey Bütün Güzellikleri Yaratan ve kullarını güven içinde tutan Allah’ım. Edilmiş ve edilecek hamd-ü senalar adedince sana hamd-ü senalar olsun. Bizleri sürekli hamd ve şükür eden kullarından eyle. Bizi hammadün eyle. Bizim ayaklarımızı yolunda sabit kıl Allah’ım. Beşeriz, şaşarız, şaşırıp nankörlük ettirme ey Güzel Rabbim. Seni çoook seviyoruz. Ne olur Sen de bizleri çoook sev ve hayrımızı, iyiliğimizi, güven ve selametimizi sürekli katlayarak arttır. (Âmin)

28 temmuz öğle namazı - Abdest


Bedenin abdesti su ile,

Nefsin abdesti gözyaşı ile,

Aklın abdesti ilim ile,

Ruhun abdesti aşk ve muhabbet iledir

Abdest o kadar da basit bir şey değil galiba
Bu dörtlüğe hımmm güzel sözler deyip geçmesek
Uygulamaya çalışsak diyorum
Nasıl uygulanabiliri biraz düşünsek diyorum

Esselamu Aleyna

28 temmuz sabah namazı - İşim var biraz bekle


NAMAZ için çağrıldığında hiçbir kimse mazaret üreterek SULTANINA “Şimdi işim var, biraz bekle de sonra geleceğim...” diyemez.

- Hemen koşmak

- Belki o emir ve daveti beklemek..

- Önceden hazırlanmış olmak..kulluk işte budur.

Ahmed İhsan Genç