22 Kasım 2011 Salı

23 kasım akşam - Mutluluk nerede

Mutluluğu yalnızca Dünyada Aradık:  

Gündelik yaşamımız içerisinde insanın, et, kemik ve ruhtan yaratıldığını çok az düşündük. Çünkü “ruh” gözle görülmeyen bir şey. Oysaki cismani kısmımız olan bu beden sürekli görünen bir alemle içli dışlı ve bu nedenle de arayışlarımız da devamlı bu cismani alemde oldu. Yemek yemekle bedenimizi doyurduk ama ruhumuzu doyuramadık. Giyinmek le cismimizi süsledik ama “takva elbisesini” giyerek ruhumuzu süsleyemedik. Hasılı ne yaptıysak içimizde bir usangaçlık ve arayış devam edip durdu. Nedeni sizce ne olabilir? Bizler cismani bedenimizle bu alemle irtibatlı olduğumuz halde, ruhumuzlada görünmeyen alemle, meta fizik alemle, gaybi alemle irtibatlıyızdır. Kur’an-ı Kerime baktığımızda Allah mü’minlerin, muttakilerin ve evliyaların vasıflarını sayarken bir noktaya dikkatimizi çeker “gaybe iman ederler”, bizlerin gaybe olan bağı ne durumda acaba hiç baktınızmı? Bakmak için baştaki gözünüzü kullanmayın, hiçbir işe yaramaz. Kalb gözüde görme bozukluğu yaşıyorsa, baktığını tam göremediği için anlatamaz. Bizler yapmış olduğumuz ibadetlerde cisim ve ruh, madde ve mana bütünlüğünü sağlayamadığımızdan, şekilsel durum hale dönüşmemekte, ruh hala arayışa devam etmektedir. Bu durum ise bizi içten içe kemirmekte, eksiklik gün geçtikçe büyümektedir. İç alemimizde yaşadığımız bu hüzün hali dışa, asabiyet, tahammülsüzlük, sabrın terki, yorgunluk, bitkinlik, isteksizlik veya isteklerde sınırsızlık, ruhsal yalnızlık, panik atak vs vs olarak yansımaktadır.

         Şunu unutmamamız gerekirki, aldığımız gıdalarla cismimizi bedenimizi geliştirir büyütürüz, işte ibadetlerimizde ruhumuzun gıdasıdır. Ruh ve gönül alemide bu gıdalarla gelişir ve büyür. Etrafınıza bir bakın, nice şeklen büyümüş ama ruhen çocuk kişiler göreceksiniz. Kim bilir belki bizlerde böyleyiz. Nasılki aldığımız gıdalar neticesinde bedenimiz büyüdü şekil değiştirdi, olgunlaştı ve bize sorup danışmadan buluğ çağına girdi, işte ruhi gıdalarla insan “kemalata” doğru bir gelişim göstermeye başlar, bu gıdalarla ruh geliştikçe birde bakılırki, tıpkı birden akıl baliğ olunduğu gibi, insanın gaybi alemle olan bağı kendi iradesinin dışında değişik bir seyre girer. Bu tamamen irademizin dışında cereyan eder. Bunun sonucunda insan tıpkı şu ayetteki “Nur 37. (İşte) nice adamlar (var)dır ki onları ne ticaret, ne de alış-veriş, Allah'ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan, zekatı vermekten alıkoyamaz. Onlar, (dehşetinden) kalplerin ve gözlerin halden hale geçeceği bir günden korkarlar” vasıfları elde eder. Bu ayette ifade edilen vasıflara ulaşan bir kişinin isteyeceği ne olabilirki? Ayetin son kısmına dikkat edin lütfen, orada hem kalbin hemde gözün idrak etmesinden, anlamasından, algılamasından ve ürkmesinden bahseder. İşte, kalb idrak edermi diye düşünenlere Allahın cevabı. Yalan dünya diyip dururuz ama bilmeyizki “yalan dünyanın derdide, sevincide yalandır”. Derdi ve sevinci baki olan ise ebedi alemdir.

         Ebedi mutluluk ve huzuru ahirette beklemek çok doğru bir yaklaşım değildir. Eğer bizler hayatımıza “Rabbimizi” dahil etmişsek, bu hayatta O’nu tanıyıp bilmişsek, kalblerimiz O’nun varlığıyla sukun bulmuşsa, soruyorum sizlere “bu dünyada artık neyi ister, neyi ararsınız?”

Mümin 39. "Ey kavmim! Bu dünya hayatı geçici bir faydalanma (ve eğlence)den ibarettir. Ahiret hayatı ise, doğrusu (işte) asıl (devamlı) durulacak yurt orasıdır."


Hadid 20. Bilin ki (ahiret kazancına önem verilmeden geçirilen) dünya hayatı, ancak (geçici) bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme, mal ve evlatta çoğalma yarışıdır. (Bu) tıpkı şuna benzer: Bir yağmurun bitirdiği (o yeşil) bitki, ekincilerin hoşuna gider, (fakat) sonra o (bitki) kurur da sen onu sararmış halde görürsün; sonra da çer-çöp olur (işte dünyadaki her şey de böyledir). Ahirette ise (günahkarlara) şiddetli azap, (iyilere de) Allah'tan mağfiret ve hoşnutluk vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir faydalanmadan (bir rüyaya sevinmeden) başka bir şey değildir. (Kaybolan Namaz s.11-16) 

Hiç yorum yok: