5 Kasım 2011 Cumartesi

6 kasım ikindi - En büyük hayalim secde!

Alnında Secde İzi 

Fatma Tatlı, 25 yaşında bir genç kızımız. Sivas’ın bir köyünde yaşıyor… Doğumdan itibaren ortaya çıkan kas hastalığı, liseden sonra onu tekerlekli sandalyeye mahkûm etti. Ancak hemen herkesin ‘mahkûmiyet’ olarak dillendirdiği bu durumu o ‘özgürlük’ ve ‘nimet’ olarak tarif ediyor.
Yürüyemez hale geldikten sonra sızlanan, şikâyet eden Fatma’nın hayatı ‘teslimiyetin’ ve ‘ibadetin güzelliğini’ keşfettikten sonra değişti… Peygamber Efendimize olan sevgisi, onu Mekke’ye kadar g**ürdü. Türkiye’de bir engellinin hayal dahi edemeyeceği bir imkâna kavuşan Fatma, tekerlekli sandalyesiyle hacı oldu… Onun bu serüveni önce belgesel film sonra kitap yapıldı. Yazar Ahmet Bulut, Nesil Yayınları’ndan çıkan “Fatma, dua engel tanımaz” isimli kitapta genç kızın ibret dolu hikâyesini kendi ağzından anlattı…
TAM ‘BİTTİM’ DERKEN…
Fatma Tatlı, çok hareketli bir köy çocuğudur. Koşturup oynar. Ama yürüyüşünde bir tuhaflık vardır. Ayaklarının ucuna basar sürekli. Bu hâl, hastalığın ilk belirtisidir. Fatma, okula başladığında koşamaz hale gelir, iyice güçsüzleşir, bir top değse yere kapaklanır. Doktorlar teşhisi koyar ve ailesine “Kızınız kas hastası, ileride tekerlekli sandalyeye muhtaç olacak” der. Ancak onlar, hastalığı yıllarca saklar. Fatma durumu ancak lise çağında anlar. Tedavi için Sivas’dan Ankara’ya geliş gidişler başlar. Her geçen çaresizleşen, daha da muhtaç hale dönüşen bedeni karşısında genç kız, çıldıracak hale gelir. İçine kapanır. Sürekli gözyaşı döker…
Tam ‘bittim’ dediği sırada, Almanya’da yaşayan ve çocukluktan beri görmediği teyzesi çıkagelir. Teyzesi, Kur’an kursunda öğretmendir. Ona “Herkesin bana acıyarak bakmasından sıkıldım” diyerek feveran eder Fatma… Teyzesi ise hastalığın kendisine Allah’ın bir hediyesi olduğunu söyler: “Geçici olan dünyada, Allah senden bazı kabiliyetlerini aldıysa, cennette seni hayal bile edemeyeceğin güzelliklerle nimetlendirecektir. Allah kullarına zulmetmez, her işinde bir hikmet vardır.”
PEYGAMBERİMİZE MEKTUP
Duyduklarına şaşırıp kalan Fatma, o vakitte namaza adım atar. Ayakta duramazken nasıl kılacaktır? Teyzesi oturarak namazı anlatır. O namazla derdini dert olarak gören Fatma gider, yerine yepyeni bir Fatma gelir. İlerleyen hastalığında en büyük tesellisi namaz olur.
Bir gün yazarlar Ahmet Bulut ve Senai Demirci, Sivas’a konferans vermeye gelir. Tekerlekli sandalyeyle oraya nasıl giderim diye düşünürken annesinin telkiniyle kendini konferans salonunda bulur. Burada yazarlarla tanışır. Fatma, 63 yaşında vefat eden Peygamber Efendimize 63 mektup yazmıştır. Hacca gidenlerle gönderecektir. Bunu duyan yazarlar, ertesi sabah soluğu Fatma’nın köyünde alırlar. TRT, “halktan biriyle” bir hac belgeseli çekecektir. Hemen ‘tekerlekli sandalye ile nasıl olur diye düşünmeden’ Fatma’yı teklif ederler. Aranan kişi bulunmuştur. Genç kız, yazdığı mektupları Medine’ye g**ürüp okuyacak bir tanıdık ararken kendini mukaddes topraklarda bulur ve hacı olarak geri döner.
Kendini hac yolundaki ‘topal karıncaya’ benzeten Fatma, “Derdim bana derman oldu” diyor ve anlatıyor: “Benim nimetim, şifam, güzel hastalığım, seni bana nimet ve şifa eyleyene sonsuz şükürler olsun. Her nimet şükür ister, ama benim için hastalık nimeti, şükrü mümkün olmayan bir nasip oldu elhamdülillah… Hastalığımı delicesine sevdim. Hastalığım, dünyanın, dünyadaki her şeyin boş; gerçek mutluluğun ise ancak cennette mümkün olduğunu öğretmek için gelmişti.”
RÜYADA NAMAZ KILIYORUM
Bugün camilerimiz, eli ayağı tuttuğu, kıyama durabildiği halde secdeye varmakta zorlandıklarını söyleyenler için konulmuş sandalyelerle dolu. Fatma’nın secde arzusu bu insanlara öyle bir cevap niteliği taşıyor ki. Bakın ne diyor genç kızımız: “Kıyam ve secdeye maddi olarak gidemeyişim bana namazı daha da sevdirdi. Kıyam etmenin muhteşemliğini özledim ve özlüyorum. Ayakta tüm bedenlerini kullanarak namaz kılanları görünce, gözlerim doluyor. Ayakta durabilmek başka bir şey. Ama namazda kıyam etmek bambaşka bir şey… İnsana desteksiz durmanın en yakıştığı yer, orası. Ve bu başımın secdeye değmemesi… Ne kadar acı.. En çok istediğim şey, secdede başımın yere değmesi… Rüyalarımda nasıl oluyorsa, ayakta duruyorum ve kendimi yürürken görüyorum. Beni sadece kıyamda dururken gördüğüm rüyalar mutlu ediyor.”
 Fatih Selek

Hiç yorum yok: