29 Aralık 2011 Perşembe

29 Aralık sabah - Bırakın aydınlansın gönlünüz



Açın gönül pencerenizi sonuna kadar. Bırakın güneş ışıkları girsin içeriye. Tozlar ayaklansın kalbinize yapışan, sonra uçuşsunlar havada.

Çıkarın en dibe gömdüğünüz duyguları, işte köşede bir kutu var. Bakın kıpırdanıyor. Alın onu elinize, önce güzelce silin, açın kapağını şimdi. Bırakın serbest kalsın o güzel duygularınız. Artık kalbinizin uyanma vakti gelmedi mi?

Aa, bakın diğer köşede bir kutu daha. Onu açmak kolay olmayacak gibi. Yıllarca gem vurulmuş, dokunulmamış belli. Şimdi anladınız değil mi neden zaman geçtikçe vicdanınızın sesini daha az duyar olduğunuzu. Kim olsa kapalı kutular ardında sesini duyuramazdı. Hatta havasızlıktan ölmüştür belki. Peki şimdi ne yapmalı? Bir yolunu bulup vicdanı çıkarmalı o kutudan. Bir ayak sesi… O da kim? Korkunç duruyor uzaktan, ama sesi nasıl da etkiliyor sizi. Vicdanınızın sesini duyar gibi oluyorsunuz bir an, ama bir gem daha vuruyorsunuz ona, vicdanınız “gitme” diyor ama siz gidiyorsunuz yine o ayak izinden. Çıkmayın kalbinizin hududundan, yoksa ziyana uğrayacaksınız…

Bir ses… Anahtar şakırtısı… Bakın kutunun anahtarı onun elinde. “nasıl olur, ben ona bu anahtarı nasıl veririm?” diye hayıflanmayın boş yere. Siz ona sadece vicdanınızın anahtarını değil hayatınızı teslim ettiniz… Vicdanınız yardımsever olmanızı söylerken, o “hayır” dedi, “bencil olmalısın”. Siz de bencil oldunuz. Vicdanınız yoldan geçen minicik kediye elinizdeki simitten bir parça vermenizi söyledi, o ise bir tekme atmanızı… Sizin eliniz değil ayağınız gitti o zavallı kediye. Vicdanınız her seferinde bağırdı seher vakitleri “kalk, kalk ey gafil. Aç yüreğini namaza” diye; o ise tatlılaştırdı size uykuyu, gözlerinize açılmayı değil kapanmayı emrettiniz. Bir Cuma vakti geçerken caminin önünden, çalan telefonu meşgule aldıramadı vicdanınız. Yine ona uyup açtınız telefonu ve uzaklaştınız caminin kapısından. Eve geldiniz, en güzel yerde duran, kapağı bile açılmamış Kur’an-ı Kerim’e ilişti gözünüz. Kalktınız, bari iki sayfa okuyayım dediniz. Vicdanınız ayaklarınızı harekete geçirdi ama o,gözlerinizi saate çevirmişti çoktan. Şimdi okumamalıydınız, kaçmaması gereken güzel bir dizi başlayacaktı. Ne de olsa Kur’an kaçmıyordu ya, yarın da okuyabilirdiniz. Hem nasıl olsa yarına çıkacağınıza dair senet de vardı elinizde !!!

Bir yandan ezan okunurken siz çoktan dalmıştınız müziğin ritmine. O sesten değil ezanı vicdanınızın sesini bile duyamıyordunuz. Eliniz kumandanın “sesi aç” tuşuna basarken o, vicdanınızın “sesi kapat” tuşuna basmıştı bile. Aylar, yıllar geçti… Vicdanınız bağırmaya, siz onu susturmaya alışmıştınız artık. Ve yine o,şeytan galip gelmeyi huy edinmişti kendine. Vicdanınızı aldı, o kirli elleriyle bir kutuya kapattı çekinmeden. Sizin “dur” diyecek bir vicdanınız kalmadığı için ses çıkaramadınız bu duruma…

Şimdi ise uyanma vakti artık. Alın anahtarı şeytanın elinden ve kovun onu gönül evinizden. Bir gün, yalnızca bir gün geçirin vicdanınızla. Bir yetimin başını okşayın, karnı aç birinin yüzünü güldürün ki sizin de yüzünüz güldürülsün. Sokakta tekme atılmış, hırpalanmış minicik kediyi tedavi edin ki sizin de yüreğiniz tedavi olunsun. Unutmayın, “siz yerlerdekilere merhamet etmezseniz, göktekiler de size merhamet etmez.”

Sonra gidin evinize ve ne zamandır elinizi bile sürmediğiniz Kur’an-ı Kerim’i okumaya başlayın. Kapatın televizyonu bir süre, etrafınızın farkında olun. Sular gürül gürül akarken, tabiat her güne capcanlı başlarken ve her yaratılmış Allah’ı zikrederken bu vurdumduymazlık niye?

Her sabah ezanla uyanıp kalbinizin o huzuru hissetmesine izin verin. Açın gözlerinizi, kapatmayın. Yarına çıkmaya senediniz yok! Göreceğiniz bunca güzellik varken şeytanın gözünüzü kapatmasına müsaade etmeyin. Hayat vicdanınızla güzel;çünkü onu konuşturduğunuzda içinizdeki şeytan susuyor.

Açın gönül pencerenizi sonuna kadar, bırakın gönlünüz aydınlansın…


Merve Nur TAMBAY

Hiç yorum yok: