Musa aleyhisselâm, Firavun sisteminin hüküm sürdüğü Mısır’da
İsrailoğullarını Allah’a davet etti. İsrailoğulları inatçı ve hantal bir
tavırla ona karşılık verdiler. Musa aleyhisselâm onları, onlarca yıldır
altında ezildikleri Firavun zulmünden kurtarmak istiyordu.
İsrailoğulları ise ilgisiz ve soğuktular. Firavun da zalim sistemi ile
nefes aldırmıyordu. Mısır’ın ilahı olma iddiasını İsrailoğullarına her
nefes alışlarında hissettiriyordu. Musa aleyhisselâm Allah’a sığındı,
çaresizliğini dillendirdi. Allah Teâlâ da ona evleri ihya etmesini
emretti. Evlerin kıbleleşmesi halinde Allah’ın yardımının geleceğini
müjdelemesini emretti.
Allah’a kulluk için ilk sığınak ve ilk merkez evlerdir. Firavun
despotluğunun hüküm sürdüğü dönemde de evler en güçlü sığınaktı,
şimdi de nihai sığınaktır. Evlere hâkim olmak, evlerin açıldığı
sokaklara da hâkim olmaktır. Evlerin beton yapılarından çok, içinde
ikamet edenlerinin akidesine ve ahlâkına yatırım yapılması halinde dünya
ve ahiret saadetinin kapısı aralanmış olacaktır. İhmal edilen her ev,
cephede kaybedilmiş bir mevzidir.
Dinamizmi harap evlerden çıkıp gelen insanlardan mamur bir cemaat
kurmak ne kadar uzak bir hayaldir. Evler ihya edilmeden
sokakların ihya edilmesi mümkün değildir. Hatta evlerin ihya edilmemesi
halinde camilerin bile ihyası mümkün olmaz. Camilerden evlere yöneliş
olması derelerin ters akmasına benzer. Tabii akış, evlerden camilere,
medreselere yönelme olmasıdır. Camiler ve medreseler evlere umut bağlar.
Şimdiki zamanda evlerin içindekilerle harap olması sebebiyle, ihya
edilmek için camilere umut bağlanması sadece bir karışıklığı temsil
eder. Camiler kuru yapılardır. Camileri dolduran insanlardır. İnsanlar
ise annelerin ve babaların bulunduğu, çocukların doğup gözlerini dünyaya
açtığı evlerde yetişmektedirler.
Fıtrat üzere doğan bir çocuk, camiye meyilli doğar. Onun camiye
meylini saptıran annesi ve babası olur. Anne ve baba ise ev demektir.
Fıtrata ters düşmüş evlerde doğan ve yetişen çocuklar camilere tamir
için gönderilmektedirler. Hâlbuki cami, ona meyilli yaratılmışları
toplamak için vardır. Zaten ‘cami’ kelimesi anlam olarak da ‘toplayan’
demektir.
Ev hakkındaki bilgi ve anlayışımızı yeniden toparlamaya mecburuz.
Evlerimizi, barınma yerlerimiz olarak görmemiz hatadır. Evlerimiz,
barınmadan önce yetişme yerlerimizdir. İman aşımız bize evlerde
verilmelidir. Evlerde olması gereken aşılamanın başka bir merkeze havale
edilmesi ciddi bir kayıptır. İnsan ve mü’min yetiştirmenin ev kadar
tabii icra edilebilecek başka bir mekânı olamaz. İnsan temel karakterini
evinde aldıktan sonra, doktorluğunu, mühendisliğini, âlimliğini başka
merkezlerden alır.
O merkezlerden aldığı ve evdeki temel karakterinin üzerine koyduğu
vasfını da yine evde muhafaza eder. Aksi takdirde, unvanlarının hakkını
veremeyen, kişiliğinin içini dolduramayan büyük unvanlı, ama küçük
kapasiteli şahsiyetler yetiştirilmiş olur. Sarığının altındaki kafası
başka şeylerle örülü âlimler yetişir. Kendine de ümmetine de hayrı
olmayan insanlar doldurur şehirleri.
Evlerin ihya edilmesi, annelerin ve babaların ihya edilmesidir.
Evlerin Kıblegâh haline gelmesi, evin bir tür kutsallaştırılmasıdır. Bu
da bize, her şeyden önce ‘ev’ kavramını yeniden idrak etmemizi, beton ve
mobilyayı en sona ertelememizi, insan etrafında dönen bir anlayışa
sahip olmamızı mecbur etmektedir. İyi bir mü’min ve iyi bir insan için
kurulu başka bir medrese yoktur. Musa aleyhisselâmdan beri kanun budur.
Evlerimiz, sadece barınma mekânlarımız değildir. Akidemiz, ahlâkımız,
kişiliğimiz evde şekillenmelidir ki fıtrata uygun bir kimlik sahibi
olalım.
Eve bakış tarzımız oldukça önem arz etmektedir. Evi sadece, içindeki
eşyamızı çalacak hırsıza karşı koruma altına almamız, soğuk ve sıcağa
karşı korumalı hale getirmemiz yeterli değildir.
Evde baba ve anne ilk öğretmen olduklarının şuurunda olmalıdırlar. Ev
küfre karşı da koruma altına alınmalıdır. İbadetin ilk tatbikatı evde
yapılmalıdır. Ev, ibadet için ideal bir eğitim merkezi olarak
bilinmelidir. Ev seçimi ve evin düzenlenmesi hususunda, eve giren
çıkanlar, ev nüfusuna katılacak olanlar üzerinde bu incelikler
hesaplanmalıdır.
Müslüman şunu bilmelidir: Evi son kalesidir. Koruyabileceği ve hüküm
yürütebileceği tek yer de orasıdır. Aşırı gidip evden kaçırmamak
şartıyla eve ve evdekilere gösterilecek titizlik, din ve ahlâk için
yapılabilecek en elzem hizmetlerdendir. Evinde böyle bir hükmü
olmayanların başka alanlardaki yatırımları, kârı az yatırımlar olmaya
mahkûmdur. Yalnız aşırı kararlar ve fevri davranışlar zararlıdır;
sabretmesini bilmeyen zarar eder. Ev ve evle direkt veya dolaylı
bağlantısı olan herkes bu programa dâhil edilmelidir.
Ev bir nimettir. Allah Teâlâ kendimizi ve ailemizi ateşten korumamız
için bize en uygun mekân olarak evlerimizi tahsis etmiştir. Dış
tehlikelere karşı da en güvenli yerimiz evimizdir. Evlerden açılan bir
iman hareketiyle insanlığın kurtuluşu daha çabuk olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder