16 Temmuz 2011 Cumartesi

17 temmuz sabah - Öyle hasretim ki ezan sesine


Bu şiir 1947 yılında Paris’te "SEN" Nehri kıyısında çöpçüler tarafından sahipsizce ölü bulunan bir kişinin cebinden çıkmıştır. Biz ezan sesinin kıymetini bilemiyoruz,

ÖYLE HASRETİMKİ EZAN SESİNE

Bu kent herşeyiyle bana yabancı
Öyle hasretim ki Ezan sesine
Ararım çevremde minare,cami
Lakin takılırım çan kulesine
Her semtin muhteşem kilisesine
Yad’el elemleri sarar içimi

Uyansam her sabah Ezan sesiyle
Görsem Ayşeciği su testisi ile
Ninemi yaşmaklı namaz kılarken
Dinlesem dedemi KUR’AN okurken
Başımı huşuyla yastığa koysam
Sonra toparlanıp yola koyulsam.
Yahut günün şavkı vururken camdan

Heybetli sesiyle çağırsa babam...
Annem de kalk yavrum,aslanım dese
Tutup elleriyle omuzlarımdan
O müşfik haliyle sarılsa,öpse...
Uzaklarda yurdum,burdan çok uzak
Her mevsim güneşle,masmavi göklü
Camili,kubbeli,kümbetli,köşklü.
Ozanlı,garipli,kervansaraylı
Hele insanları Alp’li Giray’lı

Yok haber onlardan baba evinden
Bu yüzdendir halim kopuk bir yaprak
Herşey çok uzakta benden çok uzak
Gözlerim daima engine dalar

İsterim ki;her an Anayurdum'da da
Dağları dumanlı yazlı Kırım’da
Duvarında mavzer ve Kur’an olan
Ata ocağında bizim konakta
Bir bakır sinlili sofra başında
İftar beklenilsin dua edilsin.
Ve sessiz sedasız yemek yenilsin.
Sonra şadırvanda abdest alınıp
Hep beraber teravih’e gidilsin.

Evet yurdum uzak;burdan çok uzak
Bir ferahlık yahut bir şey umarak
Düşerek yollara akşam üstleri
Böyle çaresizim yıllardan beri
Her zaman ki gibi yorgun ve bitkin
Artırıp yükünü hasta kalbimin
Her an heyecanlı gözlerimde yaş
Görmek ümidiyle bir Türk bir dildaş
Dolaşırım paris caddelerini
Yorgun akan Sen’i köprülerini...
Bu karakış vakti sen kıyısında
Kafamın içinde Türk’lük ülküsü
Ruhumu kavuran özyurt hasreti
Böyle geçeceğim ebediyete
Donmuş cesedimi bulup çöpcüler
Defnedilmek üzere götürecekler
Kimim ben neyim ne bilecekler!...


Hiç yorum yok: