DE Kİ : Ey kafirler !
Sizin taptıklarınıza ben tapmam
Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz
Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim
Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz
Sizin dininiz size, benim dinim banadır.
Kafirûn suresi : 1-6
I.
Bünyemizin sağlıklı çalışabilmesi için,
Temel ihtiyaçlarımızı dış ortamdan karşılamamız gerekiyor.
Hava, su, gıda..gibi..
Bu maddelerin vücudumuzdaki yoğunluğu azaldıkça,
Onlarsız yaşama süremiz de kısalmaya başlıyor.
Örneğin,
Oksijen bulunmayan bir ortama direncimiz,
Birkaç dakikadan fazla sürmezken,
Susuzluğa karşı tahammülümüz,
Birkaç gün devam ediyor.
Açlığa ise,
Ancak birkaç hafta süreyle dayanabiliyoruz.
Şu durumda;
Madde, yoğunluğundan arındıkça, küçülüp inceldikçe, bizim ona olan ihtiyacımız tersine şiddetleniyor, olmazsa olmaz bir hal alıyor.. dememiz,
Pekâlâ mümkün gözüküyor..
II.
İç âlemimizin vücudu ise hiç şüphesiz ruhumuz..
Ona giydirilmiş bir kılıf olan,
Şu bedenimizin ihtiyaçları,
Göreceli bir sıra takip ederken,
Ruhumuzun da bu kanundan nasipsiz kalması düşünülemez.
Şu farkla ki,
Ruh için madde bir posadır.
Evreni yutsa yine de doymadığı dipsiz bir kuyu gibidir.
Ruhun gıdalanabilmesi için,
Maddenin küçülerek incelmesi ve
En nihayet melekût potasında eriyerek
Onun sindirebileceği bir öz e dönmesi gerekir ki,
İşte bu, mânâ dır..
Yani,
Allahın güzel isimlerinin,
Varlık âlemindeki yansımalarından oluşan îman hakikatleridir.
Diğer bir ifadeyle de,
Letâfetin en uç noktası olan mânevî gıdamız..
Madem ki;
Bir şeyin kütlesel yoğunluğu azaldıkça,
Küçülüp inceldikçe,
Ona olan bağımlılığımızın dozu artarak zirveye çıkıyor,
Öyleyse;
Ruhumuzun îmansız bir vasata tahammülü,
Birkaç andan fazla olmasa gerek!.
III.
Fıtrat asla yalan söylemez.
İnanmak fıtrî bir kanundur,
İnsan kendisini bundan kurtaramaz.
Denilebilir ki,
Ma budsuz bir insan yoktur.
Her insanın taptığı bir mabudu muhakkak vardır.
İnsan ruhu, ancak bu şekilde gıdalanabilmektedir.
Ve ancak yücelterek var olabilmektedir..
Tapınmanın olmadığı bir artam,
Ruhun asla tahammül edemeyeceği bir vasattır.
İnsan gerçek Ma budu göremediği anlarda,
Derhal geçici çözümler üretmeye başlar.
Gözlerinin tuttuğu,
Ellerinin yetiştiği şeylerden kuvvet dilenmeye başlar.
Yaptığı bu tercihi sindirebilmek için de,
Önce kendi nazarında ilâhlaştırır,
Sonra döner mabud zannederek o objeye tapmaya başlar.
Ve aldanır..
Ruhun nazarında,
Olmazsa olmaz kanundur tapmak fiili..
Her ne koşulda olursa olsun,
Hükmünü mutlaka ruha uygulatır..
İnsan,
Dünya hayatında bu tarz bir yaşayışla ömür tüketirken,
Ve medeniyet fantezileriyle oyalanırken,
Ruhu bir nebze de olsa soluklanır.
Çünkü,
Dünya hayatında yalancı ilâhlara yer vardır!.
Ama âhirette asla!.
Sahte ilâhların artık bulunmadığı bir ortamda,
Ruhun yapabileceği tek şey vardır:
Gerçek Ma bud olan Allah- u Azimüşşân a (c.c) yönelmek..
Tabi, kendisine bu imkân tanınırsa!.
Dünya hayatındayken,
Ufak ufak emâreleri görünen yoksunluk belirtilerinin,
Zirveye çıktığı andır bu..
Artık o insan için hüküm oldukça nettir:
Ebedî idam..
Dünyadayken zırvalamanın bedelini,
Ahiret hayatında, zirveye çıkan bir mahrûmiyetle ödeyiverir.
Lâ abüdü mâ tabüdün sırrı, ( Sizin taptıklarınıza ben tapmam..
Bütün çıplaklığıyla açılıverir..
IV.
Ey nefis!..
Madem ki,
Öyle yada böyle tapmak zorundasın..
Sadece gerçek Ma bud olan Allaha (c.c) kul ol ki,
Din gününde,
Âlemlerin Rabbi olan Allah (c.c) tan,
İyyâ ke nabüdü ve iyyâ ke nestaîn demeye yüzün olsun..( Sadece Sana (c.c) kulluk eder ve sadece Senden (c.c) isteriz..,)
Sonsuzluk ve sınırsızlık diyarlarında,
Değişen yeni şartlara adapte olarak,
Sıkıntıya ve yoksunluğa düşmeden,
Hayatın bekâ bulabilsin..
Kısacası;
İman ve o nûru, ruha her an soluklandıran iman hakikatleri,
Hayatımızın hayatıdır..
Sultan Süleymanın Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.. sözüne karşılık, biz de deriz ki: Olmaya hayat şu âlemde bir anlık iman gibi..
A. Tanrıkulu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder