10 Temmuz 2011 Pazar

11 temmuz öğle - FATİHANIN ZİHNİ İNŞASI 21

RABBİN 10 ANLAMI

Rabbimiz bizim neyimizdir? Yaratanımız,İlahımız, Yol gösterenimiz, Eğitmenimiz, Öğretmenimiz, Sahibimiz, Malikimiz, Efendimiz, İdarecimiz, Yöneticimiz, Velimiz, Şeref verenimiz, Affedicimiz, Koruyucumuz, Sığınağımız, Varıp döneceğimizdir.

Yeni anlayışığın ışığında isimli tefsirinde Bayraktar Bayraklı Rab kelimesinin 10 manaya geldiğini söylemektedir;

Rab:
(rab) kavramı r ve b harflerinden meydana gelmiştir. Bu harflerin biraraya gelmesi, şu manaları ifade eder:

1. Bir şeyin ıslahı ve bunun devamını temin etmek,

2. Bir şeye sarılmak ve ona devam etmek,

3. Bir şeyi bir şeye eklemek.[71]

R harfini b harfine vurmakla, devamlılık ve eklemek anlamı meydana gel­mektedir. Aslında kelimenin anlamı ıslahat (düzeltmek), sarılmak ve eklemek­tir. Düzeltmek, sarılmak ve eklemek manalanyla bu kavram, eğitim manasını içermektedir. Eğitim faaliyetinin olduğu yerde düzelme, benimseme ve geliş­me vardır. Sarılma benimsemeyi, ekleme de gelişmeyi ifade etmektedir.

(rabbe) fiili sözlükte hakim olmak, sahip olmak, kontrol etmek, bes­leyip büyütmek, yetiştirmek manalarına gelir.

Bazıları terbiye kelimesini raö'den türetmektedir. Reba fiilinin masdarı terbi-ye'dir, ama rab kelimesinin masdarı terbiye değildir. Reba 'artış' manasına gel­diği için, faize riba denmektedir. Rab ile riba, 'artma' manasında buluşmaktadır. Onun için 'terbiye'nin ra&'den geldiğini söylemektedirler. Şimdi Kur'an'da hangi manalarda kullanıldığına bakalım: [72]

1) Yaratma:

Halik (yaratıcı) sıfatı, Allah'ın rab sıfatı içinde yer almaktadır. "Alemlerin rabbi" ifadesinin birincil manası, "alemlerin yaratanı"dır. Rab kelimesinin ya­ratma manasına geldiği -Hz. Yusuf un lisanından- şöyle dile getirilmektedir:

(Rabbim! Bana iktidar bahşettin ve hadiselerin tevilini öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan!) [Yusuf/101]

Burada rab kavramının içine (faftr=yaratıcı) sıfatını koymuştur. Şu ayetler de bu anlamdadır:

(Firavun, 'Rabbiniz kim ey Musa' dedi. Musa da, 'Rabbimiz herşeyi yaratan ve sonra da hidayet edendir' dedi). [Taha/49-50]

Ayetlerden anlaşılacağı gibi Firavun rabb'm ne anlama geldiğini sormuş, Hz. Musa da Rabbi tanımlarken; "Her şeyi yaratan ve doğru yolu gösteren" demiştir. Böylece rab kelimesinin içine hâlıklık (yaratıcılık) sıfatını da koy­muştur. Hidayet eden, yani doğru yolu gösteren demekle de, rabbin eğiticilik manasına işaret etmiştir.

Firavun'un bu sorusu şu ayette de geçmektedir:

(Firavun dedi ki: "Alemlerin rabbi dediğin de nedir?" Musa cevap verdi: "Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişilerseniz, göklerin, yerin ve arasındakilerin rabbidir"). [Şuara/23-24]

Daha sonra Hz. Musa, Allah'ın kendilerinin ve evvelki atalarının, doğu­nun, batının ve arasındakilerin rabbi olduğunu söylemiştir. Görülüyor ki bu ayetlerdeki rab kelimesi, 'yaratan' anlamına gelmektedir.

Rab dendiğinde -ilk önce- göklerin, yerin, doğunun, batının, arasındakilerin ve insanların yaratanı akla gelmelidir. Onun için Fatiha/2'deki (rab-bi'1-alemin) ifadesi, "alemlerin yaratanı" şeklinde anlaşılabilir. Fakat rab kelimesinin manası bundan ibaret değildir. [73]

2) Yol Gösterme:

Yüce Allah'ın hidayet etmesi/doğru yola iletmesi, rab sıfatının kapsamına girmektedir. 'Yaratıcı' sıfatı ile 'hidayet edici' sıfatı, rab sıfatından doğmak­ladır. Rab sıfatı, her ikisini de kapsayacak kadar geniş bir faaliyet alanına sahiptir. Hidayet etme ile rablığın ilişkisini şu şekilde ifade etmek mümkün-:ur: Allah sadece yaratma kalmayıp aynı zamanda yarattıklarına yolunu ve vazifesini de göstermekte; onları asla başıboş bırakmamaktadır. Daha açık ifade ile Allah iki tür varlık yaratmıştır: Akıl sahibi olan varlık ve akıldan yoksun olan varlıklar. Akıl sahibi varlıkları, akıllarını, düşünme ve yeteneklerini kullanma kabiliyeti vermek suretiyle hür ve irade sahibi kılmıştır ve iradenin yanlış yolda kullanılabileceğinden ötürü de onlara kitaplar ve peygamberler vasıtasıyla hidayet yolunu da göstermiştir. Akıl vermeyip mesul tutmadığı varlıklara da vazifesini gösterip öğretmiştir. Bu nedenle rab sıfatı içerisinde hem yaratma, hem de yol gösterme anlamı vardır.

Bütün varlıkları yaratan Allah, kimilerine vazifesini, kimilerine de gideceği doğru yolu göstermiştir, ki buna hidayet denmektedir. Bu ise, eğitimin "kendisidir. Bu durumda Fatiha/2'deki "Alemlerin rabbi" ifadesine "alemlere hidayet eden" manasını vermemiz mümkündür. Onun içindir ki Hz. Musa Taha/50'de, yaratma faaliyetinden sonra -Rabb için- (Sonra hidayet edendir) demiştir. Böylece rab sıfatının iki anlamı ortaya çıkmaktadır: yaratmak ve hidayet etmek. [74]

3) İlah:

Rab kavramının diğer bir anlamı da ilah 'tır.[75]

(Ve size, 'Melekleri ve peygamberleri rabler (ilahlar) edinin' diye de emretmez. Siz müslü-man olduktan sonra, hiç size kâfirliği emreder mi?") [Âl-i İmran/80]

Buradaki ilah manasına gelen rab, sebeplerin sebebi, kulların ihtiyaçları­nı gideren anlamını ifade etmektedir. [76]

4) Sahip, Efendi, İdareci:

Rab kavramı insana izafe edildiği zaman sahip, efendi manalarına gel­mektedir. Allah'a izafe edilince, sahip (mâlik) manasını kazanmaktadır. Şu ayette sahip ve efendi manalarına gelmektedir:

(Onlardan kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki: "Beni efendinin yanında an!" Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla birkaç sene daha zin­danda kaldı). [Yusuf/42]

Bu ayette rab kelimesi, iki defa geçmekte ve ikisinde de siyasî erki elin­de bulunduran kişi, sahip ve efendi anlamına gelmektedir.

O zaman Fatiha/2'deki "Alemlerin rabbi" ifadesine, "Alemlerin sahibi" manasını verebiliriz. İsfehânî de, Yusuf/23'deki rab kelimesini, melik anlamına almıştır. [77]

5) Eğitmek-Öğretmek:

Rab kelimesi rabbâniyyûn şeklinde kullanılınca, çeşitli manalara gelmektedir:

(Hiçbir insanın Allah'ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik ver­mesinden sonra insanlara: 'Allah'ı bırakıp bana kul olun!' demesi mümkün değildir. Bilakis şöyle der: 'Okumakta ve öğrenmekte oldu­ğunuz kitap uyarınca rabbaniler olun!") [Âl-i İmran/79]

Ayette geçen rabbaniler kavramı, Rabbe/Allah'a mensup insanlar demektir. Bir insan nasıl Rabbe mensup olabilir? Ayet, bunun, bilgi ile, okunan ve öğre­nilen kitap sayesinde, eğitim ve öğretimle gerçekleşeceğini söylemektedir. Ki­tabı öğrenen ve tatbik eden insan, gelişerek Rabbe mensup hale gelir.

Demek ki rab, yavaş yavaş gelişip, kemale ulaşmak veya ulaştırmak mana­sına da gelmektedir. Bilgi ile insanın ulaşacağı, nihaî olgunluk seviyesini ifa­de etmektedir. Hem o seviyeye giden gelişmenin, hem de seviyenin kendisi olmaktadır. Başka bir ifadeyle rab, hem eğitim-öğretim faaliyetinin kendisi­ni, hem de Allah'a mensubiyetin doruk noktasını ifade etmektedir.

Rabbâniyyûn ve ribbiyyûn kavramları aynı manada olmakla beraber, bi­rincisi ilim adamları, ikincisi ise Allah'ın erleri anlamını ifade etmektedir.

Rabbâniyyûn kavramını İsfehânî şöyle açıklamaktadır:

Allah'a mensup din ve ilim adamları manasına gelen bu kişiler, ilmi, hakim gi­bi geliştiren kimselerdir. Bunun anlamı, onlar bilgi ile nefislerini terbiye edip geliştirirler. Rabbani olan kişi, nefsini bilgi ile terbiye ederek geliştirdiği için il­mi, ilmi geliştirdiği için de şahsiyetini geliştirmiş olur.[78]

Râzî pek çok kişinin rabbâniyyûn kavramı hakkındaki görüşlerini naklet­mektedir:

Sîbeveyh, Allah'ı bilmek ve o'na devamlı itaat etmek; Müberret, insanlara ilim öğ­retip, onları eğiten ve onların durumlarıyla ilgilenen kimse; İbn Zeyd "insanları eği­tip yetiştiren; Ebû Ubeyde, öğrenen, öğrendiği ile amel eden, hayır yollarını başka­larına öğretmekle meşgul olan manalarına almaktadırlar.[79]

Bütün bu görüşlerle İsfehânî'nin görüşünü bir araya getirirsek, bir eği­tim ve öğretim faaliyetiyle karşı karşıya kaldığımızı anlamakta gecikme­yiz. İsfehânî, kavramı eğitimin psikolojik boyutuna göre manalandırırken, iiğerleri öğrenmek ve başkalarına öğretmek şeklinde yorumlayarak, onun -osyolojik boyutunu gündeme getirmişlerdir. Çünkü îsfehânî, rabbâniyyûn 'kavramımı açıklarken, onu, dışarıdan bilgiyi alıp kendi nefsini, yani şahsi-. etini onunla geliştirip, oradan tekrar bilgiyi dışa vuran adam olarak gör--ektedir.

Diğerleri ise, bu kavrama, bilginin bu içselleşmiş halinden daha çok, öğ­renme, öğretme ve itaat etme anlamlarını yüklemektedirler. Hepsinin ortak noktası, öğrenmek, öğretmek, geliştirmek manalarına yer vermiş olmalarıdır.

Rab kavramının içinde, öğretmek, eğitmek ve geliştirmek anlamlan var­dır. Bütün bunların bilgi ile olacağı gerçeği de ifade edilmiş olmaktadır. Rab kavramının eğitim ve öğretim manası ele alınınca, şu soruyu sormamız gere­kiyor: İnsan, kendi şahsiyetini ve bilgiyi ne ile geliştirir? Bu sorunun cevabı­nı şu ayette bulmaktayız:

(Öğretmekte ve okuyup okutmakta olduğunuz kitap sayesinde rabbaniler olun). [Âl-i İmran/79]

Bu ayet, insanların, öğretim ve tedriat denen eğitimle gelişip rabbe men­sup kimseler olabileceğine işaret etmektedir. Gerçek vahiy olan Kur'an'ı iyi­ce öğrenip, tetkik edip, ondaki sırlan açıklamak ve başkalanna öğretmekle, hem ferdin hem de toplumun gelişimi temin edilmiş olacaktır. Genelde bu ayet, daha çok eğitimin öğretim boyutunu gündeme getirirken, şu ayet eğitim boyutuna dikkat çekmektedir:

(Rabbâniyyûn ve ahbâr, onlan günah olan sözleri söylemekten ve haram yemekten men etse­lerdi ya! İşledikleri fiiller ne kötüdür). [Maide/63]

Bu sefer de, rabbânîler'in, toplumu yalan ve haram lokma yemekten me­netmeleri, uyarmalan ve eğitmeleri, bu kavrama mana olarak yüklenmekte­dir. Bu faaliyet ise, eğitimin alanına girmektedir.

Hz. Yusuf rab kavramına şu manayı yüklemektedir:

(Ey Rabbim! Mülkten bana verdin ve bana olaylann yorumunu öğrettin). [Yusuf/101]

Demek ki rab, iktidar veren ve sosyal olaylann yorumunu öğretendir. Böylece rab kelimesinin siyasî ve öğretim boyutu ortaya çıkmış olmaktadır. Yüce Allah, rablık sıfatı gereği Hz. Yusuf u yetiştirirken, ona sosyal olgula-nn ve olaylann yorumunun nasıl yapılacağını öğretti. Bu bir öğretim faaliye­tidir.

Bu üç manadan hareketle Fatiha/2'deki (rabbi'l-alemin) ifade­sine "Alemleri yaratan, yol gösteren ve öğretip eğiten" şeklinde mana vere­biliriz. [80]

6) Veli:

Rab kavramının özünde yer alan diğer bir mana da arka çıkmak, sahip ol­mak manalarına gelen veli'dii. Veli kavramının sözlük manalarından hareketle rab isminin sırlarını açabiliriz: "Yanında olmak, yakın olmak, bitişik olmak, takip etmek, dost olmak, terbiye etmek, idare etmek, yola getirmek, yardım et­mek, desteklemek, korumak, Allah'a yakın olmak, aziz adam" manalarına gel­mektedir. Hz. Yusuf bu manaları, veli kelimesiyle rab sıfatına yüklemektedir:

(Ya Rab! Sen dünyada da ahirette de benim sahi-bimsin). [Yusuf/101]

Bütün bu manaları Hz. Yusuf, veli kavramı ile Rabbe bağlamakta ve onun anlamının ne olduğunu göstermektedir.

Peki sahip çıkmak ne ile olacaktır? Bu sorunun cevabını da yine Hz. Yusuf vermektedir:

(Beni müslüman olarak yaşat ve öldür ve beni sâ-lihler arasına kat). [Yusuf/101]

Müslüman olarak yaşatmak ve öldürmek, salihlerle beraber olmasını temin et­mek velîiliğin gereği olduğu gibi, rablığın da işlevleri arasındadır. 'Eğitmek' manasıyla rab, yukarıdaki işlevleri bir insana temin etmekle ona sahip çıkmış ol­maktadır. Bir insanın müslüman olarak yaşayıp ölmesini ve hayatı boyunca iyi insanlar arasında yer almasını sağlamaktan daha iyi sahip çıkma olur mu? Hz. Yusuf Allah'a Sen benim velimsin derken, O'ndan bu isteklerde bulunmaktadır.

Yusuf/101 ayetini dikkate alırsak şöyle bir durum ortaya çıkar: Rab, ikti­dar veren, yaratan ve insanı müslüman olarak yaşatan ve iyilerin arasına ko­yup, sahip çıkan velidir. O zaman tekrar Fatiha/2'deki "rabbi'l-alemin" ifade­line dönersek, ibareye "Alemleri yaratan, yol gösteren, öğretip eğiten ve sahıp çıkan" manasını verebiliriz. [81]

7) Şeref Sahibi Olmak:

Şeref manasına gelen izzet kavramı, rab sıfatının içinde vardır

(Senin şeref sahibi Rabbin, onların verdikleri sı­fatlardan uzaktır). [Saffat/180]

Aslında eğitim insanların ruhlarını zenginleştirip şekillendirerek, kafala-"3. bilgi, gönüllerine sevgi aşılayarak onlara şeref vermektedir. Allah'a "alemlerin rabbi" demek, O'nun, alemleri yaratmakla, eğitip öğretmekle, sa­hip çıkmakla onlara şeref verdiğini ifade etmektir. Çünkü insanı bilgilendirip doğru davranışa yönlendirmekle, ona şeref vermiş olmaktadır. Demek ki eği­tici manasıyla rab, insanları eğiterek onlara kendi şerefinden vermektir. İzze­tin tamamı Allah'a aittir, O'ndan şeref almak isteyenler, doğru bilgiye sahip olmalı ve iyi eylemler üretmelidirler. [Fâtır/10] [82]

8) Af Ve Merhamet Sahibi Olmak:

Bilindiği gibi cezalandırmak, affetmek ve merhamet etmek gibi eylem­ler, eğitimin temel öğeleridir. Bunların olmadığı yerde eğitimden bahsedi­lemez.

(Senin affı bol olan Rabbin merhamet sahibidir. Şayet yaptıkları yüzünden onları sorgulayacak olsaydı, onlara azabı çarçabuk verirdi. Fakat ken­dilerine tanınmış bir süre vardır ki, artık bundan kaçıp kurtulacakları bir sığınak bulamayacaklardır). [Kehf/58]

Bu ayet bize Rabbin, affedici ve merhamet sahibi olduğunu ifade etmek­tedir. Allah'ın Rablık sıfatıyla ahlâklanan eğitimciler, affedici ve merhamet sahibi olmalıdırlar. Affedici ve merhamet sahibi olamayan eğitimciler, Al­lah'ın ahlâkı ile ahlâklanmış sayılamazlar.

Affetmek ile merhamet bir araya gelince ne olmaktadır? Ayetin devamın­da bunu bulmaktayız: Yapılan yanlış davranışlardan dolayı hemen cezalan­dırmamak, değişme ihtimalini bekleyerek, onlara bir mühmet tanımak.

İnsanların pek çoğu değişimi hemen yapamazlar; onların ancak belli bir süreçte değişme ihtimâlleri vardır. Eğitim biliminde buna "beklenti içinde ol­ma süreci" denmektedir. Rab, insanların bu özelliği nedeniyle, affedici yö­nüyle onları hemen cezalandırmamakta, merhamet özelliği ile onlara değiş­meleri için mühlet tanımaktadır. [83]

9) Korumak:

Daha önce velilik manasıyla rab kelimesine, sahip çıkma ve koruma manasını vermiştik. Demek ki eğitici manasına gelen rab, eğitim faaliyetini, 'koruyuculuğu' ile icra etmektedir.

Şu ayeti bu manada değerlendirebiliriz:

(Halbuki şeyta­nın onlar üzerinde hiçbir otoritesi yoktu. Ancak ahirete inananı şüphe edenden ayırt edip bilelim diye, şeytana bu fırsatı verdik. Rabbin ger­çekten her şeyi koruyandır). [Sebe/21]

Bilindiği gibi, bir eğitimin eğitim faaliyeti olabilmesi için, sonuçta bir im­tihanın bulunması gerekir. İmtihan olmayan bir yerde, yapılan eğitimden faydalananların veya faydalanmayanların ayırdedilmesi mümkün değildir. İlâhî eğitimde şeytan, bir imtihan vesilesidir. Bu vesileler belli sorulara mu­hatap olmakla gerçekleşmektedir. İşte bu soruların cevaplandırılması şarttır.

Bazen bu soruyu Allah, ahirete inanan ile şüphe edeni tesbit etmekte, ya­ni ayırmakta kullanmaktadır. Bu imtihanı uygularken Yüce Allah, rububiyet sıfatı gereği koruyuculuk özelliğini kullanmaktadır. İşte Allah, yaptığı imti-nânda başarılı olmaları için insanları şeytanın etkisinde kalmaktan korumak­ta; koruyuculuk sıfatı ile onlara sahip çıkmaktadır. Bu manada ise "alemlerin -abbi", alemlerin koruyucusu olmaktadır. [84]

10) Dönüp Varılacak Yer:

Serkeşlik yapan evlat, döner dolaşır neticede yine anne ve babasının yanına jıu. Bu kapı reddeden ve içeri almayan bir kapı değildir. Teşbihte hata olmaz-ni. rablık kapısı da, ne kadar serkeşlik yaparsa yapsın, insanın dönüp varacağı erdir. O kapı ümitsizlik kapısı ve reddeden kapı değildir:

(Ve şüphesiz son varış yeri Rabbinedir). [Necm/42]

(Doğrusu güldüren de, ağlatan da O'dur). [Necm/42]

(Öldüren de, dirilten de O'dur). [Necm/44]

Eğitimci, başvurulan makamı ifade etmektedir. Kul, derdini eğiticisi olan ;-idinin kapısında anlatacak, sorunlarını ona sunacak, gülüşünü de onun kapısında yapacaktır. Rab, ağlayanların dertleriyle, gülenlerin mutluluğu ile ilgilenmektedir. O'nun kapısı, hem ağlama hem de gülme kapısıdır.

Alemlerin rabbi" ifadesi; "alemlerin vardığı son nokta" şeklinde ifade erılir. (Rabbaniler olun) ifadesi, "Rabb'e varın, O'na ulaşın, O'nu . son nokta olarak bilip, O'nu hedef ve amaç edinin!" anlamına gelir. [85]

Hiç yorum yok: