28 Temmuz 2011 Perşembe

28 temmuz akşam namazı - İbadetten zevk duymak şart mı?

Yazdığım bir yazıda, namazda duyulan ibadet vecdinden söz etmiş, İslâm büyüklerinden de misaller arzetmiştim. Faydalı ve ibretli misaller olarak gördüğüm o vakaları naklederken bir hayli de duygulanmış, onlara yaklaşamadığım için de hayıflanmıştım. Bu defa aynı mevzuya temas eden bir okuyucum diyor ki:

Namaza başlayınca dünyasını değiştirip başka âlem ve ruh haletine giren İslâm büyüklerinden misaller verip, örnekler naklettiniz. Hattâ bunlardan kimi namazda iken evi yandığı halde namazını bırakmıyor, ibadete devam ediyor, sonra da öteki dünyanın ateşi bu dünyanın ateşinden daha etkili geldi de onun için evimin ateşi dikkatimi çekmedi şeklinde bir ifade kullanıyor. Bir başkasının atı çalınıyor. O da namazını bırakıp da hırsız peşinde koşmuyor. Namazdaki vecdinin attan daha kıymetli olduğunu ifade ediyor...

Bütün bu örnekler karşısında bir de ben kendimi yokluyorum. Bakıyorum ki, bende ne öyle bir vecd ve huzur var, ne de namaza başlayınca âlem değiştirme, farklı ruh haletine girme durumu mevcut...

Peki benim namazım ne oluyor, nasıl bir ibadet durumu arzediyor? Ben namazlarımda böyle bir zevk duyamadığım için çok mu kayıptayım, yahut fazla mı bozulmuşum? Benim iflâsımın mı işareti bu mahrumiyetlerim?

Bu muhterem okuyucuma, namazın zahirî şekillerini yerine getirdikten sonra, namaz tamam olmuş, borçtan kurtulunmuştur. Duyulması söz konusu olan vecd namazın şartlarından, sıhhat gereğinden değildir, gibi fıkhî hükümlerden söz etmek kâfi gelebilir. Ama bir olayı arzetmek istiyorum. Bu mektup münasebetiyle değerli ilim ve tasavvuf ehli İmam Şarânî Hazretleri'nin, Levakıh'ında kaydettiği bu olay, meselemize daha güzel ışık tutup, fikir vermektedir. İmam-ı Şarânî Hazretlerinin, cevap mahiyetindeki düşündürücü izahı şöyle:

Allah'a ibadet edip, itâatta bulunurken vecd duyup, zevk almak büyük bir şeydir, meşrûdur.

Ancak Allah'ın öyle kulları da olmuş ki, gerek ibadetlerinde, gerekse başka itaatlarında zevk duyup, lezzet almaktan tevbe istiğfar etmişler. Duydukları zevkten, aldıkları lezzetten mahcubiyet hissine kapılmışlardır. Bunlardan bazıları da şöyle demişler: Allah'ım! Bizi sana böylesine ibadet ettirip itâata sevkeden duyduğumuz lezzet ve zevk ise bundan sana sığınıyor, bunu zihnimizden silmeni diliyoruz.

Ve İmam Şarani şunu da ilave ediyor:

Bir kimse namazında, niyazında duyduğu zevk ve lezzetten çok seviniyor da, bunun devamını da ısrarla taleb ediyorsa, bilsin ki o kimse lezzet ve zevk kuludur. Lezzetten dolayı ibadeti ifa ediyor, zevkten dolayı itaatı arzuluyor. Bu ihlâsa münâfi, hasbîliğe aykırıdır.

Şarânî Hazretleri, bu izahına bir de vaka ilâve ederek şöyle devam ediyor:

Efdalüddin Hazretleri bir gün bana şöyle dedi:

Uzun zamandan beri sabahlara kadar ibadet ederdim. Bunu da kimselere duyurmaz, bu halimin ihlâstan doğduğuna inanırdım.

Bir gece bir ses işittim. Meçhul bir tarafdan kulağıma gelen ses şöyle diyordu:

Sen bu ibadeti ihlâsından, hasbîliğinden yapmıyorsun. İbadet anında duyduğun zevk, aldığın lezzet var ya, işte onlardır, sana böyle ibadet ettirip, itaatta bulunduran! Eğer ibadet anında aldığın zevk gitse, duyduğun lezzeti yitirsen, bunu yapmayacaksın. O zaman kimin için ibadet ettiğin çıkacak ortaya!..

Bundan sonra, Efdalüddin Hazretleri kararını şöyle bildirir:

Ben ibadetlerimde duyduğum zevk ve lezzetten dolayı Allah'ı sığındım, zevk duymadan, lezzet almadan yaptığım ibadeti nefsimle daha ciddî mücadele vererek yaptığım ibadetlerim olarak bildim.

Demek ki bizler de, Hazret-i Şarânî'nin nazara verdiği gerçeği unutmamalı, birer lezzet ibadetçisi, zevk takipçisi durumuna girmemeliyiz.

Bilmeliyiz ki, zevk almadan, lezzet duymadan yaptığımız ibadetlerimiz, nefsimizle daha ciddî münakaşaya girip, onu yenerek yaptığımız ibadetlerimizdir.

Anladığım kadarıyla, ibadetlerimizde lezzet duyarsak, bunun bizi teşvik için verildiğini bilmeliyiz.

Ama duymazsak, bozulduğumuzun, mânen sukûtumuzun işareti saymamalı, yâni lezzetçilik peşinde koşan zevk ibadetçisi haline gelmemeliyiz.

Zira, lezzetten dolayı, tevbe istiğfarda bulunan İslâm büyükleri de vardır. Hasbiliğe aykırı bulmuş, ihlâsa karşı görmüşlerdir lezzetçiliği.

Bu bakımdan, okuyucum zevk ve lezzet duymadan yaptığı ibadeti, nefsini yenip, şeytanını mağlûp ederek yaptığı ihlâslı bir ibadet bilmeli, başka peşin ücret beklememeli, halini hayra alâmet saymalı... ....

Ahmet  Şahin

Hiç yorum yok: