6 Ağustos 2011 Cumartesi

7 ağustos öğle namazı - tazim,reca,havf,haya duymak


Namaz Allahın karşısında olduğunu duyumsamaktır
Namaz çeşitli duyguların içinde bulunduğu bir haldir

Tazim göstermek: Namaz kılan kimsenin, huzurunda bulunduğu yüce Allah’ın sonsuz büyüklüğünü kavraması, ona karşı saygıyla dolması namazı namaz yapan unsurlardan biridir.
Zaten namaz ve ibadetin farz kılınmasının en büyük hikmeti, Allah’ın azametini kalplere yerleştirmektir.
Tazimin kaynağı iki şeydir:
• Her şeyin dizgini elinde, her şeyin anahtarı yanında—ilim ve kudretiyle—her şeyin yanında hazır ve nazır olan Allah’ı yakından tanımak. Ki bu imanın gereğidir.
• Her şeyiyle Allah’a muhtaç olan kendi nefsinin fakirliğini, acizliğini, hakirlik ve küçüklüğünü idrak edip bilmek.
En küçük bir varlık olarak en büyük bir varlığın huzurunda olduğunu anlamak ve bu saygının bir sonucu olarak da içinde huşu duymaktır.
Heybet/Mehabet: Bu kavram, ileri derecede büyük görülüp de saygı duyulan bir varlık karşısında hissedilen ürperti duygusu anlamına gelir.
Mehabetin kaynağı da Allah’ı yakından tanımaktır.
“Kulları içinde Allah’a karşı gereği gibi saygı duyup ürperti hissedenler ancak âlimlerdir” (Fatır, 35/28) mealindeki ayette belirtildiği üzere, Allah hakkındaki ilim ve bilgi arttıkça, ona karşı duyulan saygı ve mehabet de o nispette artar. Rivayete göre Hz. Aişe şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (a.s.m.)’le normal sohbet ederdik. Namaz vakti gelince sanki ne biz onu tanımışız, ne de o bizi tanımış..” (Gazali, İhya, I/160). Bu tavır, Allah’a karşı duyulan saygının olduğu kadar, görev sorumluluğundan kaynaklanan bir kaygının da ifadesidir.
Reca/Ümit: Öyle sultanlar var ki, insanlar onların büyüklükleri karşısında korkup ürperir fakat onlardan iyilik namına bir şey ümit etmez.
Namaz kılan kimse ise, sultanlar sultanı olan Yüce Allah’ın huzurunda; bir yandan büyüklük ve azameti karşısında ürperti duyup iki büklüm olurken, diğer taraftan iman ettiği sonsuz rahmetini ve kılmakta olduğu namazın büyük bir mükâfatını ümit etmektedir.
Haya duygusu: Bu duygu yukarıda arz edilen unsurların bir süspansiyonu hükmündedir. Mehabetinden ürperdiği, rahmetini ümit ettiği Rabbinin huzurunda olduğunu düşünen bir kulun içinden şimşekler gibi çakan, kalbinin derinliklerinden kopup gelen nefsinin kusur saçan sinyalleri onun bütün benliğini sarar da benzi sararmaya başlar.
Her yönden kusur ve ayıplarla kirlenmiş bir kimlikle, her yönden mükemmel, kusurlardan uzak kutsal bir varlığın karşısında olduğunu, şanına layık bir tarzda kulluğunu sunamayacağının endişesini taşıyan ve bunu idrak eden kimsenin öz benliğini utanç ve hayanın kaplaması kadar tabii bir şey olamaz.

Alıntıdır

Hiç yorum yok: