18 Ağustos 2011 Perşembe

19 ağustos sabah - Namaz vakitleri ve biz


NAMAZ VAKİTLERİ VE BİZ
Ahmet COŞKUN


Ahmet Haşim’in Gurabahâne-i Laklakan adlı eserindeki “Müslüman Saati” yazısı çok dikkatimi çekti. Bu yazı dolayısıyla, namazların beş vakte tahsisinin hikmetlerini düşündüm. Bundan bahsetmeden önce, bu meşhur edibimizin bahsi geçen yazısından bazı cümleler nakledeceğim.
“Saatten kastımız zamanı ölçen alet değil, fakat bizzat zamandır. Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre dinden, ananeden hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi, bu hayat üslûbuna göre de “saat”lerimiz ve “gün”lerimiz vardı.
Müslümanın gününün başlangıcını, şafağın parıltıları, sonunu akşamın ışıkları tayin ederdi.(…) Hâlbuki fecir saati, Müslüman için rüyasız bir uykunun sonu ve yıkanma, ibadet, neşe ve ümidin başlangıcıdır. Müslüman yüzü, kuş sesleri ve çiçek kokuları gibi fecrin en güzel tecellilerindendir. Kubbe ve minareleri, o alaca saatte görmemiş olan gözler, taşa en ilahî mânayı veren o akılları hayrette bırakan mimariyi anlamış değillerdir. Şimdi heyhat, eski “saat”le beraber akşam da, fecir de bitti. Birçoklarımız için fecir, artık gecedir. Ve birçoklarımızı güneş, yeni ve acayip bir uykunun ateşlerinden, eller kilitli, ağız çarpılmış, bacaklar bozuk çarşaflara dolaşmış, kıvranırken buluyor. Artık geç uyanıyoruz. Çünkü hayatımıza sokulan yeni ve fena günün eşiğinde çömelmiş, kin, arzu, hırs ve haset sürülerinin bizi ateş saçan gözlerle beklediğini biliyoruz..”
Namaz vakitleri ise birçok ilâhî sırları hatırlatmak ve ilham etmek için beş ayrı vakte tahsis edilmiştir. Her vaktin ayrı ayrı düşündürdüğü birçok ibretli şeyler vardır. Merhum Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı, bu konuda şunları yazıyor: “Sabah vakti, hayatın inkişaf zamanıdır, ilâhî nurun yayıldığı bir andır; maişet kapılarının açıldığı, rızıkların dağıtıldığı bu kıymetli feyz ü bereket zamanında huzura durmak ne büyük kulluk tezahürüdür. İkindi vakti ise günün derlenip toparlandığı ve gurûb sarılıklarının aksettiği bir zaman olmakla, fâni hayatın ebedî bir ölüm gurûbu karşısında nasıl sararacağını hatırlatması cihetiyle pek ibretli ve düşündürücüdür. Öteki namaz vakitlerinin de ayrı kıymetleri ve düşündürücü vasıfları vardır” (Hutbeler’inden).
Sabah namazı vakti, ayrıca bize ilkbaharı, insanın ana rahmine düştüğü zamanı, dünyanın yaratılış başlangıcını ve bu hadiseler esnasındaki ilâhî işleri hatırlatmaktadır.
Öğle vakti, yaz mevsimini, gençliğin olgunluk zamanını, dünyanın yaratılışından sonra insanın yaratıldığı zamanı hatırlatacak bir vakittir.
İkindi namazı vaktinde, güz mevsimini, insanın ihtiyarlık zamanını, âhir zaman peygamberi Peygamber’imizin (s) saadet asrını ve bunlardaki ilâhî feyizleri hatırlamamız gerekir.
Akşam namazı vakti ise güz mevsiminin sonunu, bu münasebetle birçok canlıların hayatlarının sona ermesini, insanın vefatı zamanını ve dünyanın sonunda kıyamet hadisesiyle varlığın son bulmasını hatırlatır.
Yatsı vakti, imtihan dünyası olan dünyamızın bütün bütüne kapanacağını, sona ereceğini sezdirir. Gece vakti ise kabir hayatını düşündürür ve insanın Cenab-ı Hakk’ın rahmetine ne kadar muhtaç olduğunu hatırlatır. Bu münasebetle gece karanlığında yataktan, tatlı uykudan uyanıp teheccüd namazı kılmanın, gece ibadeti yapmanın ve Kur’an-ı Kerim okumanın kabir hayatında insana en büyük sermaye, en büyük arkadaş, en büyük yoldaş olacağına işaret eder.
Ertesi sabah ise, kıyamet sabahını düşündürmelidir. Nasıl ki, her gecenin bir sabahı, her kışın bir baharı zaruri olarak geliyorsa, varlık âleminin yok olacağı ve bundan sonra tekrar canlanıp yeniden daha renkli, daha güzel bir hayatın başlayacağı muhakkaktır. Buna göre bu vakitleri gafletle değil, işte bu düşünceler içinde geçirmeliyiz ki, namazların beş vakte tahsisindeki hikmete uygun hareket etmiş olalım ve namazlardan matlup olan ibret ve tefekkür dersimizi alalım; namazların feyzine nail olalım. Rabb’im, cümlemizi ibadet feyiz ve bereketiyle huzurlu bir hayat süren kullarından eylesin (Âmin).
Namaz vakitleriyle ilgili olarak Hak veya halk şairlerimizin, halkın duygularına tercüman olacak atasözü gibi söylenen güzel mısraları vardır:
“Yatma seherde
Uğrarsın derde.” (Yunus Emre)
Şair Sümmani’nin, namazını kılmayan bir kimsenin kâtip meleklerinin mücadelelerini tasviri çok enteresandır:
“Bir kimse sabah namazını kılmayınca, meleklerden biri günahları yazmakla görevli olan diğer meleğe yalvarır ve günahını yazmaya engel olmaya çalışır, ‘Belki öğle namazını kılar, bekleyelim’ der. Ve bunu her namaz vaktinde yapar, nihayet o kimse yatsıyı da kılmayınca, artık günahın yazılmasına engel olamaz, ‘O kendisini cennete değil de cehenneme lâyık görmüşse biz ne yapabiliriz’ der.”
Bütün mesele namazı zorunlu bir görevmiş gibi telakki etmekten kurtulup; içimizden gelerek, can atarak, huşû içinde kılmaktır. Her vitir namazında okuduğumuz Kunut duasında “ve nahfidu” derken de bu manayı ifadeye çalışıyoruz. Kur’an-ı Kerim’de Nisa Sûresi’nin 46. âyetinde bildirildiğine göre Ehl-i Kitap “Dinledik, duyduk, fakat isyan ettik” demişlerdi. Yine aynı sûrenin 146. âyetinde, münafıkların namaza tembel tembel kalktıkları belirtilmektedir. Demek ki bizim Peygamber’imizin (s) bağlılarının şiarı, içlerinden gelerek, can atarak ve huşû içinde ibadet yapmaktır.
Cenab-ı Hak’tan, inşallah bizleri de bu üstün ibadet derecesine ulaştırmasını dileyelim.
İKİNDİ NAMAZI VAKTİNDE GÜZ MEVSİMİNİ, İNSANIN İHTİYARLIK ZAMANINI, ÂHİR ZAMAN PEYGAMBERİ PEYGAMBER’İMİZİN (S) SAADET ASRINI VE BUNLARDAKİ İLÂHÎ FEYİZLERİ HATIRLAMAMIZ GEREKİR.
AKŞAM NAMAZI VAKTİ GÜZ MEVSİMİNİN SONUNU, BU MÜNASEBETLE BİRÇOK CANLILARIN HAYATLARININ SONA ERMESİNİ, İNSANIN VEFATI ZAMANINI VE DÜNYANIN SONUNDA KIYAMET HADİSESİYLE VARLIĞIN SON BULMASINI HATIRLATIR.
www.kuranihayat.com

Hiç yorum yok: