Niyet Ettim İslam'a
Ahmet Taşgetiren
Rasûlullah (s.a) "Beni Hûd Sûresi ihtiyarlattı" buyuruyor. Hûd Sûresi'nin 112'inci ayetinde "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" buyruluyor. Bu buyruğun yüklediği sorumluluk, bir peygamberi ihtiyarlatacak bir ağırlık taşıyor demek ki... Ama bütün iş, Allah'tan geleni kavramakta. Allah'ın emrini "Allah emri" gibi, "dosdoğru olmayı" da Allah'ın vahyinde yer alan ölçüde içine sindirmekte... Her şeyin içini boşaltan bir duyarsızlıkla (gafletle), bir tek ayet değil, Kur'an'ın bütünü bile okunur da, insanın saçının tek teli ağarmayabilir.Kaç zamandır namazlarımı arıyorum. Maûn Suresi'nin beşinci ayeti kalbime öyle bir tedirginlik yükledi ki, duygularım perişan. "Veylün lil musallîn. Ellezîne hüm an salâtihim sâhûn. Vay o namaz kılanların haline! Ki onlar, kıldıkları namazdan habersizdirler."
Acaba benim namazlarım da böyle mi?
Niyetin namazın farzlarından oluşundaki hikmeti burada keşfettim işte.
Birden anladım ki, her namazda o vaktin namazını arıyorum. Abdestimi alıyorum, seccadeyi seriyorum, namaz için hazırım.
Acaba hazır mıyım?
Niyet?
Niyet nerde?
Namazın dünyasına girmek için son kapı niyet.
Niyet netleşmeden namaz iklimine intikal edemezsin.
Niyetin netleşmesi, şuurun "ancak sana ibadet ederiz, ancak senden yardım dileriz" ölçüsünde bir kulluk yoğunlaşmasına yönelmesi...
O vakti bulmak için, dilim vakitler arasında dolaşıyor.
Sabaha, öğleye, ikindiye niyetleri yokluyorum.
Ama sonunda anlıyorum ki akşamı kılacağım.
Gönlüm uzunca bir arayıştan sonra karar kılıyor akşamda.
Evet akşam namazını kılacağım.
Şuur o anda tebellür ediyor, karar seçiliyor ve niyet netleşiyor.
Niyet arınıyor ve ben namaza duruyorum.
Acaba bugüne kadar o anın niyetini bulmadan kaç namaz kıldım?
Ve acaba "namazından habersiz olanların muhatap olduğu tehdit"e kaç kere muhatap oldum?
Ve acaba, Rabbın namaza yüklediği inşa edici özü bulamadığımız için mi bizler kul olmakta bocalıyoruz?
Rasûlullah (s. a )'ın niyete ilişkin hadis-i şeriflerini hatırlayalım bir:
"Ameller niyet iledir. Ve herkese neye niyet etmişse o vardır. Kim ki Allah ve Rasûlü yolunda hicret etmişse, hicreti Allah ve Rasûlü'nedir. Kim ki dünyalığı elde etmek veya bir kadınla evlenmek için göç etmişse, onun da hicreti niyet ettiği şeyedir."
Allah yolunda attığımızı sandığımız adımların niyetini yoklasak bir, acaba yüzde kaçı net çıkar?
Yüzde kaçı dünyalık için, yüzde kaçı başka bir şey yolunda?
Müthiş bir sınav değil mi?
Rasûlullah Tebük Seferinde buyuruyor:
"Medine'de öyle kimseler var ki bizim kat ettiğimiz mesafe, çiğnediğimiz topraklar, kafirleri kızdıracak şekilde attığımız her adım, infak ettiğimiz her şey ve çektiğimiz sıkıntı ve açlıktan alacağımız mükafat gibi onlara da mükafat vardır. Çünkü onları mazeretleri geri bırakmıştır."
Seherde cepheler için göz yaşı dökenle, ribatlarda nöbet bekleyeni aynı yüceliklere taşıyan niyet...
Rasûlullah buyuruyor:
"İki saf (İslam ordusu ile kâfir ordusu) karşılaştıkları vakit, melekler iner ve tesbit etmeğe başlarlar; falanca dünya için, falanca hamiyetli-cesaretli desinler diye, falanca asabiyet -milliyet kaygısıyla savaşıyor, diye yazarlar. Sakın "falanca Allah yolunda öldürüldü" demeyin. Ancak Allah'ın adını yüceltmek için savaşanlar Allah yolundadır."
Bir söz söylemez, bir adım atmazsınız ki, onu tesbit eden bir rakîb ü atîd görevli (gözetleyici hazır bir melek) bulunmasın. Demek ki ne yaman kılıç sallamak değil maharet, kılıcın kavislerine Allah rızası yüklemek. Dökülen terlerden, çekilen çilelerden, dünyevi hesapları, nefsî tortuları, kavmî sapmaları süzüp arındırmak. Cihadı gerçek cihad haline getirmek...
Rasûlullah buyuruyor:
"Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır."
Neden? Çünkü amelin özüdür niyet.
Amelin yöneleceği alanı tesbit eden iradedir.
Ameli güzelleştiren veya çirkinleştirendir.
Amelin ana maddesidir.
Niyet hayırlı ise amel hayırlıdır.
Ancak niyettir ki, ameli ebedî muhasebe düzeninde yerli yerine oturtur.
Ömer b. Hattab şöyle diyor:
"Amellerin efdali, Allah'ın farzlarını eda, haramlardan kaçınmak ve Allah katında sadık niyettir."
Evet, sâdık niyet... Niyette sadâkat...
Salim b. Abdullah da bir başka Ömer'e, Ömer bin Abdülaziz'e şöyle yazıyor:
"Bilmiş ol ki, Allah Teâlâ'nın kuluna yardımı, niyeti mesabesindedir. Kimin niyeti tam olursa, Allah'ın ona olan yardımı da tam olur. Niyeti ne nisbette eksilirse Allah'ın yardımı da o nisbette azalmış olur."
Bu da niyet terbiyesi...
Ve tam niyet... Kesin niyet. Eksiksiz niyet. Saf niyet. Som niyet. Pür niyet. Arınmış niyet.
Süfyan Sevrî şöyle diyor:
"Eskiler nasıl amel edeceklerini öğrendikleri gibi, nasıl niyet edeceklerini de öğrenirlerdi."
Bu da niyet terbiyesi...
Ve İmam Gazali, İhya ve Kimya-yı Saadet'teki müstakil bahislerde niyet konusunda şöyle diyor:
"Niyetsiz ve gaflet içinde yapılan amellerde ne az, ne de çok, hiçbir hayır yoktur.
"Her taat, niyet ve amelden meydana gelir. Niyet de amel de hayır cümlesindendir. Fakat taat cümlesinden olan niyet amelden hayırlıdır.
"Allah'a mülâkât zevkine, ancak Allah'ı severek ve bilerek ölenler erişebilir. Zaten onu, ancak bilen sever. Onunla, ancak O'nu çok seven ünsiyet eder. Ünsiyet, zikrin devamı ile marifet de fikrin devamı ile hasıl olur. Muhabbet ise marifete tabidir. Gönül dünya meşgalesinden ayrılmadıktan sonra, devamlı olarak zikir ve fikir ile uğraşamaz. Dünyadan arzu, istek ve şehvetlerini kesmedikten sonra da dünya meşgalesinden ayrılamaz. Ne zamanki dünyalıktan uzaklaşır, kötülükten ve kötülüğe meyletmekten çekilir, onları çirkin görür, nefret eder, hayra meyleder ve onu irade ederse, ancak o zaman dünyalıktan ayrılabilir. Hayrat ve taate meyletmesi de ahiretteki saadetinin buna bağlı olduğunu bilen bir hastanın ameliyata meyletmesi gibidir.
Azalar kalbin hizmetçisidir.
Aranan kalbdir...
Taat ve ibadetten maksat azaların değil, gönlün vasıflarını değiştirip düzeltmektir.
Secdelerden maksat, alnın havadan yere indirilmesi değildir.
Maksat kalbin özelliğini değiştirmek, tekebbürden tevazua meylettirmektir.
"Allahu ekber" demekten maksat, dilin değişmesi ve hareket etmesi değil, kalbin Allah Teala'yı ta'zime yönelmesidir.
"Niyetsiz amelde hiçbir fayda yoktur."
"Dünya işleri ile meşgul, gafil bir kalb ile alnını secdeye koyan kimsenin bu hareketinden kalbine bir şey gitmez.
Bu gibi amellerin varlığı yokluğu gibi olur.
Maksada ulaşmağa nisbetle varlığı yokluğu gibi kabul edilen şeye batıl denir.
Bunun için de "Niyetsiz amel batıldır" denmiş
ve bunun manası da gafletle yapmış olduğu ibadet olmuştur"
"İnsanların mükafatları niyetleri nisbetindedir."
Gazali, Allah dostlarının niyete ilişkin tavırlarını anlatırken şunları kaydeder:
"Onlar niyetleri olmadan amel etmezlerdi.
Çünkü niyetin, amelin ruhu olduğunu,
sadık olmayan niyet ile amelin riya ve yorgunluk olduğunu,
böyle amelin yakınlığa değil, uzaklığa vesile olduğunu bilirlerdi.
Aynı zamanda niyetin yalnız dilde, "niyet ettim", demek olmadığını,
Allah'ın rahmetiyle kalbden doğup harekete geçmek olduğunu,
bunun da bazı vakitlerde mümkün,
bazı vakitlerde mümkün olmadığını bilirlerdi.
Gazali'den son söz olarak şunları almak istiyorum:
"Kalbde din cephesi galip olanlar da çoğunlukla hayra niyet hazır olur. Gönlü dünyaya meyledip, dünyalığı galip olan kimse kalbinde iyilik niyetini kolaylıkla bulamaz. Hatta farzlarda bile bu niyeti zoraki elde edebilir... Basiret sahibi insanların ibadetleri, Allah'ın Celal ve Cemalini sevdikleri için, O'nu zikir ve fikirden başkası için yapılmaz. Onların asıl ibadetleri zikir ve fikirdir. Diğer ibadetler bunu takviye için sonradan gelir."
Gazali, niyet açısından "kalbde din cephesi galip olanlar"ı bir kefeye,
"gönlü dünyaya meyledip, dünyalığı galip olanları" bir başka kefeye koyuyor.
"Din'le dolu olanların niyetleri de hayra yönelmeye hazırdır" diyor,
"dünya adamları" ise niyeti kolay bulamaz, diyor
büyük alim. "Hatta farzlarda bile bu niyeti zor elde eder" diyor.
Meselenin püf noktası bu olmalı.
Ne ile doluyuz biz? Din ile mi dünya ile mi? Ünsiyetimiz kiminle? Muhabbetimiz kime? Kimi zikrediyoruz, düşüncelerimiz kim için yoğunlaşmış?
Temel sorular bunlar
.
İslam'la ilişkimizde yapılacak bir niyet sorgulaması perişanlıklarımızı teşhir eden bir muhakeme safhası olurdu muhakkak.
"Mış gibi... " diye nitelenen bir ilişki türü var.
"Bağlıymış" gibi yapmak...
"Teslim olmuş" gibi yapmak.
"İslam'ı yaşıyormuş" gibi yapmak vs.
Bunların tümü içi boş, sadece yapanı aldatan davranışlar...
"Allah katına etleri ve kanı çıkmaz kurbanlarınızın" buyuruyor Allah Rasûlü...
Ancak özünde takva varsa, yani "Allah'a yönelik sevgi, saygı" varsa bir yüceliş tılsımı ile yükleniyor ameller. Akşama kadar aç durmamız değil Rabbimizin oruçla istediği,
sadece eğilip kalkmamız değil namazdan beklenen...
Bunların her birinin özüne,
"Allah'a kulluk,
O'na yakın olmak,
O'nun sevgisine muhatap olabilmek,
O'nun razı olduğu kul olabilmek"
şuuru hakkedilebildiği, nakşedilebildiği takdirde ruhumuz Arş'ın kapısını çalabiliyor...
Geçmişin salih uluları, niyetleri olmadan amel etmezlermiş;
boş yaşamamak bu, gaflette ömür tüketmemek.İslam hayatımıza, doğumumuza, ölümümüze anlam kazandıran temel değerimiz.
Ancak hayatımızın her alanına onun bir umdesini, niyet duruluğu, niyet netliği içinde taşıyabildiğimiz takdirde...
İşte kapısında durduk İslam'ın.
O kapıyı çalmadan önce, dünyayı ahireti bir muhasebeden geçirip, bu iki dünyada İslam'ın anlamını ve kendi konumumuzu değerlendirip,
"Niyet ettim İslam'a" diyebilmek önemli.
Niyet, bir kazanma iradesidir; Allah'ın sevgisini kazanma iradesi...
Miras kalmış bağlılıklardaki niyetsizlik hayatımızdaki boşluk ve bereketsizliklerin de sebebi olmalı.
İslam'a yeniden niyet etmeli,
İslam içinde her davranışa bir niyet diriliği yüklemeli...
Artık biliyorum ki, her namazımı kulluk planında yeniden keşfetmek zorundayım.
Her namaza, miraç duygusuyla durmak zorundayım.
Her niyet eşiğinde namazları aramaktan kurtulmak ve net yönelişlerle Rabbimin huzuruna doğrulmak zorundayım.
Tekbiri, kıyamı, kırâatı, rükuyu, secdeyi net niyetlerle yapmak zorundayım.
Rahmetli ninem, namaza niyet ederken "Durdum divanına, uydum Kur'an'ına, cümle melekler şahit olsun, hem dinime, hem imanıma. Yönüm kıbleye, kıblem Kabe'ye..." der, öylece tekbir alırdı.
Bir namaza ne anlamlar yüklerdi, dini niyette özetlerdi adeta...
Gaflet yeter.
İslam'ın içinde gafil olmak yerine, kapısından arınmış bir niyetle girmek daha evla...
Ahmet Taşgetiren
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder