Hayat namazla Güzel
Cafer Bekiroğlu - Altınoluk
Cuma vaktinde, namaza dair içime doğan hissiyâtı sizlerle paylaşmaya bir tesbitle başlamak istiyorum:
namaz, belli vakitlerde insanı dünya meşgalesinden çekip alır. Uzuvları tutarak gönlü sahibine rabt etmeyi öğretir.
Düşünün, namazda iken “amel-i kesir”de bulunamazsınız. Çünkü o, azalara sinen ihlas nisbetince, kalbi miraç duygularına taşıyan bir yakınlık vesilesidir...
İstanbul’da, Hobyar Camii’ndeyiz. Hobyar Camii, Sirkeci’de Büyük Postane’nin ardında, kumaş toptancılarının bulunduğu cadde üzerindedir.
Camiin mahalle mescidi vüs’atinde olması, bir uygulamayı gelenek haline getirmiş:
Şöyle ki, sair vakitlerde oldukça hareketli olan caddenin bu kısmı, Cuma saatinde tam bir sessizliğe bürünüyor. Hasırını, seccadesini alan mü’minler, kaldırımlar üzerinde namaz için saf saf diziliyor. Kısa sürede buranın çehresi değişiyor. Kaldırımlar sanki uhrevî bir havaya bürünüyor. Sokaklarından gürül gürül insan seli akan koca şehre inat, burası âdetâ bir huzur limanı oluyor...
Bakıyorum; namaza duranlara sütre olacak şekilde cemaatin önüne bir araç park edilmiş. Trafiğe kapalı olduğu bilinsin diye arka tarafa da, aynı şekilde bir araba bırakılmış.
Cadde üzerindeki esnaf, faaliyetlerini namaz süresince asgariye indirmiş durumda. Bankalar dahil, burada işyeri olan herkes bu manzarayı benimsemiş. Yoldan gelip geçenler buna alışmış... Bakıyorsunuz, kaldırımdan geçmek durumunda olan hanımlar, cemaatin huzurunu bozmamak için sessizce yolunu değiştiriyor. Hoca efendi her mevsimde dışarıda bulunan cemaati göz önüne alıyor...
Seccadesiyle, kartonuyla tatlı bir telaş içinde namaza gelenler... Elindekileri hemen oracığa bırakıp, huzura duran mü’minler... Doğrusu, bu manzara insanı heyecanlandırıyor.
İnsanımız hakkındaki hüsn-i zannımı daha da pekiştirmem gerektiğine inanıyorum. “Hep böyle olsa; her vakit ezan okunduğunda bu heyecanı koruyabilsek nasıl olurdu” diyorum. Cuma’nın azametini düşünüyorum sonra...
Ezandan bir süre önce caddeye hakim olan namaz iklimi, Cuma’nın sünnetleri kılınıncaya kadar devam ediyor. Ve sonrasında insanlar, Allah’ın fazlından rızkını aramak üzere şehre dağılıyor. Cadde, tekrar eski hareketliliğine dönüyor.
Öyle inanıyorum ki o zaman zarfında; “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun. Alışverişi (ve işi gücü) bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma 62/9) buyruğundan bir hisse, bu sokağa sâyebân olmaktadır...
Şimdi bir daha inanıyorum ki, namazın bizi hayattan çekip almasıyla bulacağımız sekînete ihtiyacımız var. Ve onun hayata hakim olduğu dakikalar, sair vakitlerle kıyaslanmayacak kadar müstesna zamanlardır.
namaz bizi huzur dolu iklimine çekip almasa; başka nerede bulacağız o dinginliği?
Elimize yüzümüze bulaşan bunca kirden nasıl arınacağız?
Yaratan’a gönlümüzü başka nasıl arz edeceğiz?
namazdan sonra şöyle düşünüyorum:
İnsanoğlu aradığı huzuru, ancak O’nun dîvânına durmakla bulabilir. Hayatı yaşanılır kılan, herhalde namazlarımızdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder