Rabbimiz Medyen toplumuna Şuayb (a.s) ı gönderdiğinde o, toplumunu şöyle uyardı:
“Ey kavmim Allah’a kulluk edin. O’ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın. Ben sizi gerçekten bolluk içinde görüyorum. Ve ben sizin için çepeçevre kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum. Ey kavmim ölçü ve tartıyı adaletle tastamam yerine getirin, insanların eşyalarını eksiltmeyin, yeryüzünde fesatçılar olarak kötülük yapmayın. Eğer mü’min kimseler iseniz Allah’ın (helalinden) bıraktığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır. Yoksa ben üzerinizde bekçi değilim.
Dediler ki, ey Şuayb bize babalarımızın kulluk ettiklerinden yahut kendi mallarımız üzerinde dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Çünkü sen yumuşak huylu ve aklı başında bir kimsesin.”(Hud/84–87)
Ayetlerde Medyen toplumunun Şuayb’a (a.s) namazından dolayı böyle davrandığını söylemeleri dikkat çekicidir. Anlaşıldığına göre Şuayb (a.s) namaz kılan biri olarak namaz kılmayan bir toplumu uyarılarıyla dönüştürmeye çalıştığında kavmi ona “Sana bunları namazın mı yaptırıyor?” diyorlar. Namaz insanı nasıl dönüştürür?
Namazın ne olduğunu anlamak için öncelikle şu hususların bilinmesi gerekir.
1- Allah namazı 24 saatlik zaman diliminin uyku saatlerinin dışında kalan bölümüne üçer beşer saat arayla yerleştirmiş, neden?
2- Allah Kur’an’ı özellikle namazda okumamızı hem de kolayımıza geleni okumamızı emretmiş (Bak.Müzzemmil/20), neden?
3- Namaz ergenlik çağına ulaşmış her müslümanın bilinci açık olduğu sürece ölene kadar savaşta, barışta, hastalıkta, sağlıkta, seferde ve evinde kesintisiz olarak yapmak zorunda olduğu bir ibadettir. Sadece kadınların özel hallerinde namaz kılmamaları bunun istisnasıdır, neden?
4- Allah namazda okuduğumuz Kur’an ayetlerinin bizlere ne anlatmak istediğini bilmemizi istiyor (Bak.Nisa/143), neden?
Şimdi de bu dört maddeyi eksen alarak namazı anlamaya çalışalım.
Bilinçli namaz kılan bir müslüman olarak sabah güneş doğmadan önce kalkıyoruz ve sabah namazını kılıyoruz. Namazda okuduğumuz ayetlerle Rabbimizle bir görüşme yapmış oluyoruz. Okuduğumuz ayetlerde Rabbimiz bize bir şeyler söylüyor, talimatlar veriyor. Ardından güneşin doğmasıyla birlikte gün başlıyor. Yani bu demek oluyor ki her gün güne Rabbimizle görüşme yaparak başlıyoruz.
Evimizden çıkıp işimize gidiyoruz. İşimizle meşgul olurken öğle vaktine kadar geçen süre içinde sabahki görüşmemizin etkisi ya kalkıyor ya da etkilemeyecek derecede zayıflıyor. Ardından öğle namazının vakti giriyor. Dünya telaşının örttüğü bilinci bu defa öğle namazıyla Rabbimizle görüşerek tazeliyoruz. Namazda okuduğumuz ayetler çerçevesinde Rabbimizle konuşuyoruz. Bu taze ruh bizi tekrar kendimize getiriyor. Allah’ın hayata her an şahit ve müdahil olduğu bir ruhla namazdan sonra hayatımıza devam ediyoruz, ta ki ikindi vakti girinceye kadar.
İkindi vakti insanın yorulduğu vakit olur genellikle. Bu yorgunluk da hayatın telaşıyla birlikte insana Allah’ı unutturur. İkindi namazıyla tekrar kendimize geliriz. Ve günün son saatlerini ikindi namazının bize kattığı bir bilinçle geçiririz. Bu yenilenme de bizi akşama kadar idare eder. Bu şekilde gün bitmiştir.
Kısacası hayatın telaşı geride kalmıştır. Güneşin batmasıyla birlikte gün bitmiştir. Dolayısıyla insan daha bir hafiftir. Bu yüzden hem kendisi hem de süresi hafif olan akşam namazını kılarız. Aile fertlerimizle birlikte yemeğimizi yeriz. Günün hâsılatıyla birlikte akşam namazı bize Allah’ın verdiği nimetleri ve ömrümüzü hatırlatır. Gün nasıl ki güneşin doğuşuyla başlayıp batışıyla bitiyorsa bizim de ömrümüz böyle bitecek!
Derken yine bir buçuk saat gibi kısa bir zaman diliminden sonra yatsı namazının vakti girmiştir. Akşam namazı ile yatsı namazı arası çok kısa sürecek olan kabir hayatını (Berzah alemini) hatırlatıyor. Akşam ile yatsı arasında, geçirdiğimiz günün muhasebesini yaparız. Derken yatsı namazını kılarız. Yatsı namazından sonra yatma vakti gelir. Yatıp-uyumak, ölmek ve Rabbimize kavuşmak gibidir. Çünkü uyku ölümün kardeşidir demişler. Kısaca yatsı namazı bize o gün geçirdiğimiz gün ve yaptıklarımızla Allah’a kavuşmayı anlatır.
Her günümüzün bu şekilde sabah namazıyla birlikte Allah ile başlayıp, yatsı namazıyla birlikte tekrar Allah’a kavuşmayla sona ermesi aslında Allah’tan geldiğimiz şu dünyada tekrar netice itibariyle Allah’a kavuşacağımız gerçeğinin günlük provalarıdır. Her gününü bu bilinç içerisinde geçiren bir müslümanın hayatında Allah’a doğru bir istikamet olur. O müslüman munîb (Allah’a dönük yaşayan) sıfatına layık bir kul olur.
Bize Kur’an’ı bir uyarıcı ve öğüt olarak indiren Rabbimiz, bu Kitabı özellikle namazda okumayı emretmiş. Tabi namazın dışında da Kur’an okunur. Ama Rabbimizin bu Kur’an’ı Müzzemmil suresi 1–4. ayetlerde ve 20. ayette özellikle namazda okumamızı istemesi çok dikkat çekicidir.
Ayrıca “Ey iman edenler sarhoş iken ne dediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın...” (Nisa/43) ayetiyle de namazda okuduğumuz Kur’an’ın ne dediğimizi bilerek okunmasının emredilmesi namaz ile Kur’an arasındaki ilişkiyi çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu şekilde kılınan namaz aslında Kur’an’ın namaz üzerinden hayata geçirilmesi anlamına geliyor.
Nisa süresinin 43. ayetinde bir şeye dikkat çekmek istiyorum: Bu ayette “sarhoş iken namaza yaklaşmayın” ifadesine bakarak hemen burada “içkili iken namaz kılmamak emrediliyor. Çünkü içki içmek haramdır” şeklinde anlayıp içkiye takılmamak lazım. Ayetin devamındaki “ne dediğinizi bilinceye kadar” ifadesi asıl maksadı açıklıyor.
Burada Rabbimizin asıl söylemek istediği; namazda okuduğumuz ayetlerin ne dediğini bilmemizdir. Çünkü bu ayetin indiği tarihte içki henüz haram kılınmamıştı. Müslümanlar içki içtikleri halde namaz kılıyorlardı. Dolayısıyla içkili namaz kıldıklarında da ne dediklerini bilmeden namaz kılıyorlardı.
Ayrıca peygamberimizin (s.a.v) uykulu iken namaz kılmayıp önce uyuyup sonra namaz kılmayı tavsiye etmesi de ne dediğimizi/yaptığımızı bilmeye yönelik bir hikmet içermektedir. Çünkü uyku bastırmış bir insanın hali de sarhoş bir insanın halinden pek farklı değildir.
Bu konuda Hz.Aişe (r.a) den naklen Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Sizden biriniz namaz kılarken uyku hali bastırırsa kendisinden bu hal gidinceye kadar yatsın. Çünkü uykulu vaziyette namaz kılan belki de bilmeyerek istiğfar edip Allah’tan bağışlanma dileyeceğim derken kendine söver, beddua eder.” (Rıyazussalihin, Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tırmizi, Nesai, İbn Mace)
Namazın içinde okunan Kur’an ne dediği bilinerek okunursa, Kur’an namazla beraber hayata geçiriliyor ve hayatın kitabı oluyor. Bu şekilde okunan Kur’an hem hayatın içinde insanı yönlendirerek hayat kitabı oluyor hem de bu şekilde kılınan namaz Rabbimizin ayette buyurduğu üzere insanı kötülüklerden alıkoyuyor.
“Şüphesiz namaz insanı kötülüklerden alıkoyar” (Ankebut/45)
Bir müslümanın hayatında Kur’an ve namazın böyle iç içe yürüdüğünü düşünün! O müslümanda önemli derecede günahlar ortaya çıkmaz. Çünkü Allah’ın tesiri altında yaşamaktadır.
Ayrıca namaz, bir müslümanın hayatında onun ölümüne kadar devam eden bir ibadettir. Günlük beş kez ve ölünceye kadar devam eden namazın gerçekten bir müslümanın hayatını kuşattığı ortadadır.
Allah’ın namazı savaş ve hastalık gibi hayatın en olağanüstü şartlarında bile terk etmeden kılmamızı emretmesi, namazın din olduğunu gösteriyor. Çünkü din; en modern anlamıyla yaşam tarzı demektir. Kişinin yaşamı onun dinidir. Allah indirdiği Kur’an’ı namazın içinden hayatımıza taşırmamızı istediğine göre namaz, bizim dinimiz olmaktadır.
Hiçbir ibadet namaz gibi değildir. İslam’da emredilen ibadetlerden sadece namaz, istisnasız bir şekilde tüm müslümanların her türlü şartlarda kesintisiz olarak – kadınların özel hallerinde namaz kılmamaları hariç - yerine getirmesi gereken bir ibadettir. Ama oruç, zekat, hac, kurban… gibi ibadetler ya senede bir veya ömürde bir yapılan ibadetlerdir. Üstelik her müslümanın yapması gereken ibadetler değildir. Her birinin kendine göre şartları vardır. Şartlar varsa yapılır, değilse yapılmaz. Hatta zekat ve hac gibi ibadetler bazı müslümanlara ömür boyu farz olmayabilir.
Ancak namaz kılmanın tek şartı müslüman olmaktır. Bir insan müslümansa kesinlikle namaz kılacaktır. Namaz kılmayan bir müslüman tanımı, ne Allah’ın kitabında ne de Peygamberimizin sünnetinde yoktur.
Namaz kılmak; içinde okuduğumuz Kur’an’la ne dediğimizi bilerek ve secde ederek hayatımızı Allah’a ait kılmaktır, Allah’a boyun eğmektir. Namaz kılmamak, Allah’a boyun eğmemek, bir diğer ifadeyle diklenmektir. Namaz kılmayan insan, Allah’ın verdiği hayata Allah’ı karıştırmıyor demektir.
Namaz kılmak, Allah’ın emir komutasına girmek demektir. Namaz kılmamak Allah’a secde etmediği için tıpkı secde etmeyen iblis gibi Allah’ın emrinden çıkmak anlamına geliyor.
Namaz kılmak, kendimizi her an Allah’ın huzurunda hissederek yaşamaktır. Çünkü günde beş kez manen huzur-u ilahide durarak namaz kılmak, insana, yaşarken Allah’ın huzurunda olduğu bilincini veriyor.
Bu şekilde namazını kılan bir müslüman namazın dışında da her an Allah’ın huzurunda olduğunu düşünerek yaşar. Kendini her an ilahi huzurda hissederek, Allah’ın kendisini gözettiğini düşünen bir müslüman kolay kolay günahlara meyletmez. Böylece namazın insanı kötülüklerden nasıl alıkoyduğunun sırrı anlaşılmış olur. Böylece namaz, hayata yayılmış olur ki, bu; “namaz dindir/hayattır” ifadesinin gerçekleşmiş halidir..
İşte böyle namaz kılınarak hayat haline getirilirse namaz kılanlarla kılmayanların hayatı birbirinden ayrışır, tıpkı Şuayb (a.s) ve Medyen toplumunun birbirinden ayrıştığı gibi.
“Ey Şuayb! Senin bize emrettiğin şeyleri namazın mı sana söylettiriyor?”
Gerçekten bu cümle namazın bizlere hayatın tamamını kuşatan bir eylem olduğunu net bir şekilde anlatıyor. Elbette Şuayb’ın (a.s) namaz kılması kendisini Medyen toplumundan farklı kılıyor. Buradan hareketle bir kimse namaz kıldığı halde namaz kılmayanlardan yaşam tarzı olarak bariz bir şekilde farklılık arzetmiyorsa yuh olsun böyle namaz kılanlara!
“İşte böyle namaz kılanların vay haline!” (Maun/4)
Resulullah (s.a.v) da böyle namaz kılanları kınayarak diyor ki “Bir kimsenin kıldığı namaz onu kötülüklerden alıkoymuyorsa bu namaz ancak o kimsenin Allah’a olan uzaklığını artırır.” (Mevdudi, Tefhim-ul Kur’an, Ankebut/45.ayetinin tefsirine bak.)
Yukarıda namaz hayattır, dedik. Yani namazın hayatta bir karşılığının olması gerekir. Kişinin hayatına etki etmeyen yani hayatta karşılığı olmayan namaz, tıpkı karşılığı olmayan çek gibidir. Nasıl ki bankada karşılığı olmayan çek değersiz bir kâğıt parçasından öte bir anlam ifade etmiyorsa, hayatta karşılığı olmayan namaz da kişinin hayatında basit bir şekilden ibaret anlamsız bir meşguliyettir. Allah katında hiçbir değeri yoktur.
Allah’a iman ettiğini söyleyen kişi namazını imanının delili kılacak. Çünkü namaz imandır. Bunu ben söylemiyorum Allah söylüyor. Medine döneminde kıble, Mescid-i Aksa’dan Mescid-i Haram’a çevrilince müslümanlarda bir endişe oluştu. Bazı Müslümanlar dediler ki; peki bu durumda daha önce müslüman olup da Mescid-i Aksa’ya yönelerek namaz kılmış ve ölmüş kardeşlerimizin namazları boşa mı gitti?
Allah bu endişeyi gidermek için için de “namaz” yerine “iman” kelimesinin geçtiği şu ayeti indirdi:
“Allah imanınızı (namazınızı) boşa çıkaracak değildir” (Bakara/143)
Yukarıdaki ayette Allah “iman” kelimesi yerine salat (namaz) kelimesini koyabilirdi. Hikmetli olan Kur’an’da Rabbimizin, namaz yerine iman kelimesini koymuş olması boşuna değildir. Bize göre buradaki hikmet namazın ne olduğunu bize anlatmaktır. Yani namazın imanın somutlaşmış hali olduğunu anlatmaktır. Çünkü iman dediğimiz şey namazla hayata yayılıyor ve hayata dönüşüyor.
Namaz hakkıyla ikame edilirse soyut olan imanın somut delili olur. Bu anlamda her namaz kılanın zahiren müslüman olduğunu biliriz ve ona göre davranırız.
Ancak namaz, günümüzde asıl mecrasından çıkarılıp şekli bir ibadete dönüştürüldüğü için maalesef namaz kılmasına rağmen yine de kendisine güvenemeyeceğimiz nice insanlar vardır. Bunlar namazın yeri ayrı, şunun bunun yeri ayrı şeklinde düşünmektedirler. Hatta bunlarla hayata dair görüşlerini konuştuğunuzda inanın namaz kılsalar da bunların bir kısmının itikat olarak müslüman olmadıklarını ya da ancak şirk koşarak iman ettiklerini görmekteyiz. Bütün sorun Kur’an’ın ne dediğini bilmeden müslüman olmaya kalkışmaktan kaynaklanıyor.
Öyleyse önce Kur’an’ın ne dediğini görelim. Eğer işimize gelirse teslim olalım ve sözümüzde duralım. Kıldığımız namazlarımızda da ahdimizi her defasında hatırlayarak ve tazeleyerek bu sözleri hayatımıza yayalım ki namazımız bizim imanımız, imanımız da bizim hayatımız olsun!…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder