İnsanlık, istikametine girdaplar ekerek hayatiyetini sürdürme gayreti içinde yaşamını hitama erdirmededir. İstikametin önünde, arkasında, sağında ve solunda oturan şeytan işsiz kalmaktan korkmaktadır. Çünkü insanlar, şeytana gereksinim duymadan fesada, kültürel dozu yoğunlaşmış bir biçimde hücum etmektedir. İnsana hatırlatıcı bütün unsurların, duyguların, bilgilerin meşruiyet zeminini kaybettiği demlerde yaşamanın ağırlaştırılmış koşullarında unutkanlığa teslimiyet kaçınılmaz olmaktadır. Bir ışık ve umut arayışı, koyulaştırılmış karanlıkta hüzme olarak varlığa çıkmaktadır. Baskın kültürel karakterin seküler rüzgarı, insanları nisyana terk etmektedir.
Bir çıkış arayışı, hakikatin yokluğunda sahtelik dolu ritüellere terkedilmektedir. İslam ve müslümanlar, bu çıkışın sahici boyutunu işaret ve temsil etmektedirler. Fakat, müslüman oldukları halde baskın seküler kültürel karakterin etkisinde olan kişiler yanlış kulvarlara yönelmektedirler. Bu noktada müslümanların sorumlulukları önem arzetmektedir.
El- Emin vasfı, müslümanların vazgeçilmez özelliği olmalıdır. Bu vasıf, ancak dinin temeli olan bir kulluk edimini gerçek boyutu ile yapmaya çalıştığında kazanılabilinir.
‘Namaz dinin direğidir’ nebevi sözü, bize istikametimizin yönünü belirler.
Elbetteki her ibadet, kendi içinde bir anlam dünyası taşır ve kişiyi Allah’a ulaştırma konusunda etkin bir özelliği vardır. Ancak her ibadetin kendine has bir sosyal ve psikolojik zemini olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. O yüzden bir ibadet, diğer başka ibadetlerin yerini tutmaz ve dolduramaz. Ancak, hem Peygamber (as) hem de Kur’an, namaz (salat) kavramı üzerinde o kadar çok durmuşlardır ki, tek başına namaz, diğer bütün ibadetlerin boşluğunu doldurabilecek düzeyde işaret edilmiştir. O yüzden namaz, kişiyi fahşa, münker ve bağy’den uzak tutar. O yüzden namaz, sizi başkalarının yaptıklarından beri kılar. O yüzden peygamber (as), insan hangi hal üzere bulunursa bulunsun, hastalıkta, sağlıkta, hazarda, seferde, şer’i yasak hariç bütün zaman ve şartlarda; yani kişi ölüm döşeğinde olsa da ima ile namazı ikame etmekle sorumlu tutmuştur.
Namaz, bu önemini istikamet üzere kılınmasından almaktadır.
Namaz, Kur’an’da bütün ibadet türleri ile birlikte anılandır. O yüzden namazını ciddiye alan kişiyi Allah’ta ciddiye alır. Namazında niyazında bir kişiyi, toplum tolere ederek ona olan güvenini ispat eder. Fakat, son zamanlarda kılınan namazda bu güveni verecek zemin bulunamıyor, maalesef! O zaman namaza hazırlanış ve kılınış biçiminden itibaren nasıl bir ruh hali ile yaklaşmamız gerektiği konusunu açıklığa kavuşturmak gerekir.
Klasik fıkıh kitaplarında belirtilen namazın şartları, kendi bütünlüğü içinde anlamlandırılmalıdır. Namazın dışındaki ve içindeki farzların kategorik olarak değerlendirilmesi önemli olmakla birlikte bir hazırlık aşaması olması anlamında da önemlilik arzeder. Hadesten taharet, Necasetten teharet, Setrü’l avret, İstikbali kıble, Vakit, Niyyet... Bu farzlar, namaza başlamadan önce gerekli olan ve namazın kılınabilmesinin temel şartlarıdır:
Namazın dışındaki farzların namaz için bir hazırlık olduğu gibi kişinin ruhsal arınmasına en önemli katkıyı sunacaktır. Şimdi bunları teker teker açıklayalım:
Hadesten teharet; insanın yedikleri ve içtiklerinden oluşan posalardan, pislikten uzak durmasıdır. Büyük abdest ve küçük abdestten elbisesine veya vücuduna bulaştırmamasıdır. İnsan içindeki kirleri, posaları dışa atarak bir arınma ameliyesi gerçekleştirir. Hadesten teharet böylece kişiyi temiz tutmaya yarar. Fakat, bu temiz kalmanın ruhsal, toplumsal ve siyasal arınmaya katkısını hesaba katmamız gerekir. Temizlenmeyi bir itiyat haline getiren kişi, bu noktada bir istidat geliştirerek kirliliğe karşı bir teyakkuz hali geliştirir.
Necasetten teharet; insanın dışındaki bütün kirli, pis ve necis; yasaklanmış kirlerden uzak durması; bu uzak durma, beden, elbise ve namazın kılınacağı mekana dairdir. Harici kirliliklerden uzak durmayı becerebilen kişi, dahili kirlilik olarak kabul edilen şirk, günahlar vb. kirliliklerden de uzak durmayı kendisi için kaçınılmaz kılar. İçindeki kirlerden uzak durduğunda dışındaki kirlerden de uzak durur. Böylece günaha, şirke ve tuğyana karşı hazır kıta durmayı öğrenir! Hayatında her türlü kirlilikten uzak durmayı becerebilmeyi öğrenme fırsatıdır bu…
Setrü’l avret; kişinin başkaları için mahrem olan bedenini bir örtü ile örtmesidir. Böylece kişi, cinselliğini bir tarafa bırakarak, bir insan olmanın erdemini yakalar. Başka bir boyuttan varlığını deşifre eder ve bu duruma uygun bir gelişim çizgisi oluşur. İlahi huzura edeble çıkmanın mantığını keşfeden kul, bütün insanların huzuruna varmanın da bir edebi olduğunu öğrenir. Bu öğrenme aynı zamanda onu sürekli ilahi huzurda bulunmanın şuuruna vardırarak her dem edebli olmanın imkanını sunar. Sakınma, kirlilikten vücudun bir tarafını muhafazaya yönelerek hayatı disipline etmenin şartlarını oluşturur.
İstikbalı kıble; namaza durmanın temel şartlarından biri de nereye yöneleceğinizdir. Bütün yönler Allah’ındır. Ancak kişi, namaza durduğunda, Allah’ın evi olan Kabe’ye yönelerek -sembolik olarak- sürekli ilahi huzurda bulunduğunun idrakini kuşanır. Bu yönelme meselesi, istikamet meselesi ile birebir ilişkilidir. İnsanlar, yönelme zorunluluğundadırlar. Varoluşlarından neşet eden bu yönelme daha çok kişinin özel duygu ve düşüncelerine göre biçimlenir. Ancak namaz, kişiyi sürekli Kabe’ye yönelterek yönelimin merkezini belirginleştirir.
Vakit; canınızın istediği zaman, istediğinizi yapamazsınız. Farz namazlar için belirlenen vakitler girdiğinde eda edebilirsiniz. Hayatta istikamet üzere bulunmanın temel şartı, belirlenen zaman dilimlerinde yapılması gerekenleri yapma istidadıdır. Kafana göre takılma yoktur. Zaman girecek, belirli hazırlıklar yapılacak ve öylece başlanacaktır. Bütün bunlar ciddi bir disiplin duygusu geliştirecektir…
Niyyet; namaza başlamak için ona niyyet etmeniz gerekir. Niyetsiz bir eylemin, ibadetin anlamı yoktur. Yani kişi eyleminde bir ‘kasdımahsusa’ sahibi olmalıdır. O yüzden ameller niyetlere göredir. Bir fiili anlamlı kılan şey, kasdımahsusasıdır. Her işin başı niyyettir. Hatta kişi niyyet eder fakat onu gerçekleştirme imkanı bulamazsa Allah, ona, niyyet ettiği o işin ecrini vereceğini belirtir.
Bütün bu eylemlilikler namaza başlamadan, yani namaza girmeden yapılmaktadır. İşte bu namazın dışındaki farzların sembolizmi abdestle doruğa ulaşır. Abdest, namazın olmazsa olmazıdır. Abdestte kişinin ellerini öncelikli olarak yıkaması; “bir arınmanın ancak arınmış bir araçla” gerçekleşebileceğini işaret etmesidir. Eller arındıktan sonra, ağız ve buruna su verilerek temizlenir. Kişi böylece, boş ve malayani sözleri söylemesinden oluşan kirlilikleri arındırır. Duyacağı kokular veya aldığı nefesin arınmasına katkı bağlamında burun temizliği yapar. Bu eylemi gerçekleştirirken niyetinde dile getirdiklerimizi hatırlamalıdır. Yüzünü yıkaması, vech; yöndür. Kişi istikametinden kaynaklanan kirliliği giderir ve uzaklaşır. Kulaklarını temizlediğinde de yalan, yanlış, dedikodu ve şirk içeren sözlerden kaçınmayı diler. Başını mesheder ve ayaklarını yıkar. Böylece bütün kötülüklerden uzak durmasını sağlayacak ayaklarını istikamet üzere sabit kılmayı arzular.
Abdest, sembolik olarak kişinin her namaza kalktığında bir arınma ameliyesi oluşturduğundan arınmış bir kişilikten arınmış bir topluma doğru yönelmeyi sağlar.
Abdest ile böylece namazın dışındaki bütün farzların anlamlandırılması ve ruhsal arınmaya dönüşmesinin imkanları oluşur. Böylece kişi, namaza durduğunda siyasi, sosyal ve ruhsal arınmasını sağlayarak huzura varmanın edebini öğrenmiş olur.
Namazın dahili şartları ise; İftitah tekbiri, Kıyam, Kıraat, Rüku, Sücud ve Son teşehhüd’dür.
İftitah tekbiri; kişi ellerini kaldırarak Allah’ın adını yücelterek namaza giriş yapar. Ellerini omuzlarının hizasına kaldırarak namazdan önceki halinden neşet eden bütün ağırlıklarını terk eder. Dünya, mal, mülk, makam, mevkii, para, zevk ve şehvetin oluşturduğu bütün bir hayatı dışarıda bırakarak namaza duhul eder. Çünkü o, şimdi ilahi huzura giriş yapmaktadır. Kişiyi Allah’tan ve onun dininden uzaklaştıran bütün ağırlıkları, faaliyetleri, anlamları terk ederek insan namaza başlar. Namaza bu ruh hali ile başlayan kişinin namazındaki huşuyu düşünmeye değer!
Kıyam; bir ayaklanma hali! Tağutlaşan bütün müstekbirlerin iktidarlarına, heva, arzu ve şehvetin bütün ayartıcı hallerine karşı diklenmedir. Aynı zamanda sadece Allah adına ayaklanabilineceğinin belirginleşme kazanmasıdır.
Kıraat; Kur’an’dan herhangi bir pasaj okuma! Böylece kişi, okumanın ancak Allah adına olduğunda ve onun gönderdiklerinin terennümü gerçekleştirildiğinde ilahi huzurda edebi yakalamış olur. Yani kıyama kalkmış kişi ilahi sözü terennüm ederek kıyamını sürdürebilir. Kişinin mutmainliği vahyin okunuşunda saklı olduğu bilinmelidir.
Rüku; ilahi huzurda saygının gereği olarak belin bükülerek kişinin eğilmesidir. Böylece kişi, ancak Allah’a boyun eğerek istikameti ve kıyamı sürdürme imkanı elde eder. Boyun eğişin sembolik tutumudur rüku! Kişi, rükuya eğildiğinde bütün bir varlığın, kainatın onunla birlikte Allah’ın huzurunda eğildiğini hissederek bu rükuyu gerçekleştirdiğinde yakalayacağı huşu ve tazarruu düşünmek kulluğun erdemini yakalama noktasında kilit adımdır. Kişi, rükuya giderek kime boyun eğeceğinin eğitimini alır. Ve böylece kişi, namazın dışında da hayatın bütün faaliyetlerinde sadece Allah’a boyun eğmenin zorunluğunu idrak eder.
Secde; tam teslimiyet ve tam bir boyun eğiştir. Mutlak bağlılığın remzidir secde! Kişi, namazda secde anında varlığının hiçliğini kavrayarak Allah’ın büyüklüğünü kavramaya adım atar. İlahi huzurun edebini kuşanmanın yegane ölçüsü secde halidir. Kişinin Allah’a en yakın olduğu an secdedeki duruştur. Allah ve insan arasındaki ilişkinin ve iletişimin doruğa ulaştığı demdir secde! Böylece kişi namazın bütünlüğü içinde kulluğunu zirveye secde ile taşır. Ruh’un melei alaya yükselişinin güzergahı secdeden geçer. Secde, namazdaki bir ritüel değil; hayatın bütününü kuşatacak bir teslimiyet ve bağlılığın nihai sonucudur. Secde, kişinin yükselişidir.
Son teşehhüd; bir dinginlik hali, sonuca ulaşmanın iç itminanı, duaların kendiliğinden terennüm edildiği bir duruş, huzurdan ayrılışın hazırlık aşaması… Namazı bitirerek elde ettiği idrak ile hayata dahil ve müdahil olarak yaşama dönmesidir, teşehhüd... Teşehhüdde kişi, o ana kadar yapıp etmelerinin değerlendirmesini yaparak Allah’a, Resüle ve atamız İbrahim’e selat ve selam getirerek huzurdan ayrılışın işaretini verir.
Böylece namaz kılmanın çok ciddi bir hazırlık gerektirdiğinin farkına varacağımızı ümit ederim. Günde beş kez kılınan namaz, farklı zaman dilimlerinde nafile namazlarla zenginleştirilerek hayatın ilahi rızaya uygun şekilde devam etmesine büyük bir bereketle destek sağlar. Kişi, namazını ne kadar ciddiye alırsa ve ona yönelmesinin genel istikameti açısından önemini kavrarsa, hayatındaki çelişkileri, yanlışları ve istikamet sapmalarını düzeltme imkanı kazanır.
Aslında her ibadet, kendi bütünlüğünde ele alınmalı, sadece bir ritüele dönüştürülmemeli, kişi için hangi anlamı taşıdığı iyi irdelenmeli ve onun ruhsal, toplumsal ve siyasal hayatına yapacağı katkıyı düşünmelidir. Ancak bu şekilde hayat müslümanlaştırılabilir. Yoksa kişiler, kulluğun erdemini yakalayamadıkları sürece, fesadın çoğalmasına engel olamazlar. Fesadın engellenmesi, zulmün ortadan kaldırılması, ancak kişinin kulluğunun erdeminin farkına varışı ve onun hayatındaki anlamının idrak edilmesinde saklıdır.
Allah, bizleri kulluğun erdemine ulaşanlardan eylesin…
Abdulaziz Tantik - Özgür irade dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder