6 Temmuz 2011 Çarşamba

6 temmuz yatsı - Nazlim, Niyazlim! Namazim! Niye Terk Ettin Beni!?


Bekledim... Baktim ki geldigin yok... Dedim hele bir mektup yazayim simdilerde arzuladigim dostuma... Hâlimi anlatip, "Gel!” diye yalvarayim... De hele, neye gücendin? Soylermisin, niye biraktin beni?
Hakkini veremedim hiç degilmi?.. Bir zamanlar hiç unutmazken bulusacagimiz vakti, sonralari unutur mu oldum... Bazen yük geldigin oldu bana... Seni beklerken, eski heyecanim da kalmadi degilmi?.. Sana askla bakamadim cogu zaman farkindayim artik... Seni ilgisiz biraktim... Ettim bir eseklik!
Gerçi, haksiz degilsin... Ne desen, ne etsen haktir bana... Oyalanmazsin elbet ben gibi dökük bir handa... Herkes gibi sen de pek, saglam yerler ararsin... Çürükle halvetlikten, elbette hoslanmazsin... De ki mecnûn ararim, beni unutmayacak... Benimçün isin gücün bir kenara koyacak... Ne diyeyim, dogrudur, gün geldi, isim için seni ihmal ettim... Bilenler, farzini, sünnetini, hükmünü anlatiyor... Edebinden bahsediyor. Seni husû ile ifâ etmekten, sana dalip, dünyayi unutmaktan bahsediyor. A canim, ben anlamazdim o islerden... Gerci seni tanirim. Bilirim ne nazli oldugunu... Bilirim incelik bekledigini...
Derdin ki bana, abdestini al... Güzel elbiselerini giyin... Kokularini sürün... El âleme giderken süslenmeyi biliyorsun! Hadi, benimle bulusacaginda da sIk ol... Ama ben, bazen pek güzel geldim sana... Bazen pek darmadagin... Acaba, bu mu zoruna gitti? Isterdin ki, bulusacagimiz yer tertemiz olsun... Ne bileyim,oysa temizdi zannediyordum...Ört derdin... Ört kendini... Tek teli görünmesin saçlarinin... Topuklarini kapatsin çoraplarin... Bana edeple gel... Nizamla gel... Ama ben, üsendim bazen, çorap giymeye bile... Bazen, özensiz olurdu basörtüm... Yoksa, buna mi içerledin? Yoksa hiçbiri degil de... Sana hakkiyla yönelemeyisim mi üzdü seni? Yönümü, bir silüet olarak sana dönmüsken, aklimin nice baska yönlere kosturmasi mi zoruna gitti... Hani, sana dogruymus gibi dururken, aslinda, nice yerlerde gezinir gelirdim... Bedenim seninleyken, kalbim, ruhum, dolasir dururdu uzaklarda... Seninle hemhâl olmus görüntümün altinda, nice keder, nice süphe, nice vesvese yasayisim mi mâlûm oldu ki, birakip gittin?
Nazlim! Yoksa, dedigin saatte gelmedigim için miydi sitemin? Hani, sana yönelmem gerekirken, islerimi bitirmeye çalistigim, hattâ bazen, seni her seyden sonraya birakip mahzun ettigim zamanlarin acisini mi çikartiyorsun? De hele, ne olur! Tâ ezelden verdigim: "Vaktinde gelmek” sözünü tutamadigim için mi kirildin? Tamam haklisin... Vakitli olursa güzeldir, her is... Ve elbet sen, vaktinde hazir olunmaya pek lâyiksin...Ya da belki, o firâsetli gözlerinle, kim bilir nasil derûnuna baktin da, gördün, kalbimin harap vaziyetini... Hani, sana niyetlenirken dilimle, kalbimin nasil da baska baska arzulara dalip gittigini fark ettin... Ne bileyim, belki, sana niyet ederken, nice gaflet yasadi da kalbim,Ah be nazlim! Ne yapayim, kalbimin bir ipi yok, ki tutsam da çeksem, uzaga kaçtigi zaman... Iste, sana bunlari yazarken bile, sirf gidisinin degil, baska düslerin kederiyle içi yanmada... Ne yapayim ki, sadece sana degil, bu sebeple, kalbim herkese yaban kalmada...

A nazlim! Sana niyetlenip de, baskalarina dalisim üzdüyse seni... Sende gibi görünüp de, uzaklarda olusum üzdüyse, ne diyebilirim? Ama kim bilir, belki de, seninleyken, dünyayi ellerimin arkasinda birakamayisimdan rahatsiz olmussundur. Basim secdede iken, az miydi sanki, kaybettigim bir esyayi düsünmelerim? Isterdin bilirim... Seninleyken, bütün kâr-zarar hesaplarindan siyrilip, sadece sana bakayim, bakislarinla sarhos olayim isterdin... Seni seveyim, o kadar ki, sana durmusken, ne sagimi, ne solumu göreyim... Hani, askin gözü kördür derler... Bilirim sana ask ile durmami beklerdin...
Kim bilir ne de çok özlüyorsun, sahabenin kildigi o namazlari... Hani, bacagina bir ok saplansa, kendilerini unutmak için sana niyetlenir de... Okun çiktigini hissetmezlermis bile... Ah be nazlim! Simdi âhir zaman bilmez misin? Bilmez misin ki, imanimiz elimizde kor gibi durmada! Zaten o kor dahî hikâye! Zaten her seyim süpheli, her hâlim defolu! Ne oldugum belli degil zaten! Sirasi miydi yani, bir de sen biraktin gittin!?
Belki de, sadece sendeyken ayakta durup, haksizliklar karsisinda pismisligimdir, seni kizdiran... Hani, sendeyken, basim, sirtim dimdik kiyama durup, sagda solda ezilmekte olan nicesi için, parmagimi bile kimildatmayisima kizmissindir belki... Öyle ya... Kiyam, sadece senin bir parçan olarak kalmamaliydi. Tüm hayatima yayilan ve cesurca, haksizliklar karsisinda da dimdik durabilmemi saglayan bir idman olmaliydi. Kiyam... Evet ya... Kiyami sadece sana mahsus bir basit harekete dönüstürüp, korkakliga ve yilginliga düsüsümden rahatsiz olmussundur belki... Nefsimin azginligi ve yersiz istekleri karsisinda da... Seytanin fisiltilari karsisinda da kiyama geçebilmeliydim... Tabi yaa... Seni, bütün hayatimi kaplayan bir sevda gibi yasayamadigima içerledin! Ya da, belki sadece dilde kalan duâlarimdi seni üzen... Dogru düzgün hissetmekten geçtim, anlamlarindan bile gâfil oldugum âyetleri, sadece, agiz aliskanligiyla, hizli hizli okuyup da, bunu da okumadan sayisima mi bozuldun? Ki dile gelisleri bile yarim yamalak, eksik gedikti... Hâlbuki Hak'la konusmak olmaliydi, sende okumak! Bulasik yikarken türkü mirildanmaya benzememeliydi. Ne yalan söyleyeyim, çogu zaman, sendeyken alamadigim hazzi, bir türkü söylerken hissettim. E tabiî bakmazsin yüzüme! Ben sana âsik olamadim! yazik bana...


Egildim... Kiyamlarimin beni dik basli yapmamasi için, egilmemi ögütlerdin çünkü. Yoksa, diyorum, rukûlarda söyledigim o, "Sübhâne Rabbiye'l-Azîm”lerin içi mi bostu ki? Hani hem, O'nun bütün eksikliklerden münezzeh bir güç oldugunu söyleyip, hem de yine O'nun yaptiklarinda kusur buluslarim miydi seni küstüren? Öyle ya, mademki eksiklikten münezzehti, her yaptigi da mutlaka, bir sebeple, bir hikmetleydi... Sabredemeyip, sikâyet ettim. Bel çalistirmaktan ibaret bir beden hareketinden öteye geçmeyince... Ubûdiyete götürmeyince rukûlar beni, dedin ki belki: Bosa kürek salliyorum, burada vakit kaybetmeyeyim! Âhh, neler neler geliyor aklima... Yoksa diyorum, alnim yere degmisken, aklim havada oldugu için mi darildin? Kalibim, sevgilisinin ayaklarina kapanmis, mahcup ve yanik birininkini andirirken, kalbim, ukalaca ve âsice çarptigi için mi? Hani "Subhâne Rabbiye'l-A‘lâ!” sözleriyle yüceltirken Rabbini, bir yandan, o en Yüce'nin râzi olmayacagi laflar edisine mi kizdin dilimin? Âhh, o dil var ya, o dil! Kemigi yok iste mübâregin! Hem canim, sen ne diye takildin ki, o densize?!
Ya da ona takilmadin da belki, yerinde duramayan, jet hiziyla bir çukura, bir zirveye gidip gelen hâllerimdi seni üzen... Âni yasayamadim dogru-düzgün, evet... Sadece, anlik yasadim her seyi... Samimiyet ve istikrar bekledin... Veremedim... Selamlarim, Kirâmen Kâtibîn'e idi ama... Bes vakit selam verip, yine de onlarin varligindan gaflete düsüsümdü belki, gidisinin sebebi... Her yaptigimi... Ve yapmam gerekirken yapmadiklarimi yazan... Her söyledigimi... Ve söylemem gerekirken sustuklarimi yazan... Her kaçtigimi... Ve kaçmam gerekirken yakalanip kaldiklarimi belgeleyen o yazicilar mi sikâyet etti beni sana?Ah bilsem...
Simdi söyle! Siradan bir kumas parçasi, ise yarar bir elbise olana kadar, kaç igne darbesi aliyor, kaç kez ates altina yatiyor bilir misin?! Sitem yüklü gidisini, hasret çektirisini, iste buna yoracagim! Zira, sen benimleyken, ben benimleydim. Seni benden ötürü zannederdim. Ben sana sahibim, sen bana tâbîsin sanirdim... Meger ben, basima bile sahip degilmisim nazlim! Meger tâbî olmak öyle kolay mesele degilmis! «Kildim» demesi kolay da seni... «Kilmasi» zor imis...
Diyorlar ki: O gittiyse gelir... Sen ondan gittiysen, seni beklemededir... Ben iste burada, eli-kolu kirik, gücü bitik, kendine pek yenik ve ezik bir hâlde, gelisini bekliyorum. Bir yere gitmedim... Simdi, dersin ki belki, ben seni nasil duyayim, uzaklara gittim, seni terk ettim...


Inanmam be güzelim! Hissediyorum, yakinlarimdasin... Sana bunca ihtiyaçliyken, seni bunca dibimde hissederken, Fîzan'da olsan ne çikar? Bilmem mi seni! Terk etmis gibi yapip, beni pesine düsürmek niyetin... Ama iste... Pesine düsüp de yakalayacagimi ve seni hiç birakmayacagimi söyleme zamanlarim gerilerde kaldi. Büyük konusmamayi ögrendim...Hemde nasil ogrendim...Anladim ki, sen benim hakkiyla beklemeye ve karsilamaya güç yetiremeyecegim, ancak, bana lûtfedilen ve sükründen âciz kaldigim bir nimetsin... Emirsin... Boynumun borcusun... Fakat o kadar miskin ve öylesine fakirim ki... Vallahi, senden ancak, âmirler âmiri seni bana hediye ederse, istifade edebilirim. Hakkinda, "Ben namaz kildim!” demekle, ancak gafletteymisim. Bütün hayatima yayilmayan kiyamlar, kiraatlar, secdeler ve rukûlardan ötürü, seni de sahte etmisim...
Simdi, iste tüm bunlara ragmen, gel!.. Ben böyle çürükken, sen sapasaglam lûtfet, bana kendini... Ben böyle hastayken, sen sihhatle lûtfet seni... Ben yasayan bir ölüyken, sen, dipdiri, capcanli ve coskulu bir âsik gibi, bana gel! Hakkini veremeyecegimi bil, râziysan gel! Yok, iste ne yapayim, yok, sarhos olamiyorum! Ben böyle yari ayik ve kayikken, sen mest ü hayran ol, bana ragmen bana gel! Ben eksikken, bütün varliginla sen kos bana... Zira "Ben” sana kostugunu zannedince, burnu havaya dikiliyor. Burnumu sürtercesine utandir da, tüm piskinligime karsin, hadi, gel! "Ben” i beklersen, iste, dokuz canli bir nefisle, keçi gibi inat edip, ayak diremede! Yahu ne olur ki, uyma da ona, yola çik, gel!
Iste dedim diyecegimi! Daha bundan sonra da ugramazsan, senden sorsun hesâbini! A benim nazlim! A benim niyazlim! Sana, "Gözümün nûrudur” diyenin hatirina, yalnizca bes vakit degil, ah keske, vakitli vakitsiz, çat kapi çik gel! Yetsin artik, küskün durdugun bana...
Hem, beni sakin cehennemle korkutma! Yoklugun zaten yangin! Yoklugun zaten musibet! Cehennemden kurtulayim diye degil! Hem birak, isteyenine kalsin üstelik cennet!! Çok naz, âsik usandirir derler... "Gafil Ben”in zaten canina minnet... Ne olur, uzatma artik hasreti... Ne olur, insâf et!
Yahu her seyi ko!! Beni de ko da kenara, gel! Mâbudun askina çik gel! Kucaklasalim...
alintidir

Hiç yorum yok: