8 Eylül 2011 Perşembe

9 eylül ikindi - Çok pişmanım; Sana Rabbini yanlış tanıttım, eksik bildirdim



Çok pişmanım; Sana Rabbini yanlış tanıttım, eksik bildirdim


Sana Rabbini tanıtırken, kılı kırk yaran, ince eleyip sık dokuyan,
mükemmeliyetçi bir imaj çizdim, seni vesveselere saldım, yordum, kırdım, usandırdım.

Rabbinin yaptıklarını beğenmeyeceğine inandırdım önce seni.

Seni sevdiği, sana merhamet ettiği apaçık ortadayken, önce korkmanı istedim Ondan...

Oysa, insan sevmediğinden korkmaz ki, korkamaz ki...

Allahtan korkanlar Onu hakkıyla sevenlerdir,
Onun kendilerini fazlasıyla sevdiğini bilenlerdir...


İnsan sevdiğinden korkar; çünkü o sevgiyi kaybetmek üşütür insanı,
İnsan seveninden korkar; çünkü o kadar sevilmişken yüz çevirmek acı verir insana...
Kaybedeceği şeyi olanlar korkar!
Sevmediğinden ve seni sevmeyenden yana ne kaybedersin ki?



Şöyle diyebilmeliydik sana:

”Namaz kılarken Rabbinin sana “aferin!” dediği haldesin”.
Hani en çok istediğin, en çok peşine düştüğün, en çok açlığını hissettiğin o şey var ya: Onaylanmak.


İşte, namaza her halinle kusurunla, eksiğinle, hatanla onaylanıyorsun.


Varlığının altı çiziliyor kalın çizgilerle.
Şöyle de diyebilmeliydim:” Namaz kılarken, Rabbinin en çok sevdiği En Sevgilinin (asm) bulunduğu haldesin.”

Sevinmelisin.
Sevildiğini bilmelisin.
Sevildiğini bilip de öyle varmalısın secdelere.
Bırakıp her şeyi namazın kucağında atabilmelisin hüzünlerini.

Durdurup oyunları, başından atıp telaşları, en sahici olduğun yerde, en çok onaylandığın halde, namazda, neşelere boğulabilmeli, sevinçlere sarılabilmelisin.

Özür dilerim delikanlı,
Bağışla beni genç hanım.
Seni anlamadım, namazla arana girdim
Senai DEMİRCİ

Hiç yorum yok: