3 Eylül 2011 Cumartesi

4 eylül sabah - niyet ve istemek


Eylemek için önce istemek gerekir; eyleyebilmek için önce istemelisiniz.
İstediğinizi eyleyebilmek için, istemek yetmez; eyleyebilecek güce de sahip olmalısınız..
İrade ve kudret, bir fiilin olmazsa olmaz koşulu. Bunda kuşku yok! İsteğiniz ve gücünüz yoksa eyleyemezsiniz çünkü.
İstek gücü, güç ise eylemi meydana getirir.
‘İbadet’ de —tıpkı ‘âdet’ gibi— bir nevi tekrardır. Bu iki tekrarlama işlemini birbirinden nasıl ayıracağız? Sözgelimi sürekli yemeklerden önce “el yıkamak” ile namazlardan önce “abdest almak” arasındaki ayrımı mümkün kılan ölçüt nedir?

Eskiler, ‘ibadet’ ile ‘âdet’i birbirinden ayırmak için zorunlu bir şartın varlığına işaret etmişler: ‘niyet’.

Yani eyleme bir şuurun, bir bilincin eşlik etmesi.
İbadet’i âdet’ten ayıran işte bu yönüdür; bilinçli yapılıyorsa, eyleme bir bilinç eşlik ediyorsa ancak, tekrarlanan o eylem ‘ibadet’ vasfını kazanır.

Niyete hareket, hareket değildir; meyldir sadece, temayüldür. Hareketin anlamı, hareketin kendisinde değil, harekete geçiren sebepte, yani amaçtadır. Amacını bilmediğiniz bir harekete anlam veremezsiniz.

Bir eyleme anlam verebiliyorsak, bu, o eylemin amacını, yani eylem sahibinin niyetini kestirebiliyor oluşumuzdandır. Kestiremeseydik, anlam da veremezdik.

Bâyezid-i Bistamî “Yıllarca durmadan, usanmadan insanları Allah’a davet ettim” demiş; “nice zaman sonra arkamı dönüp baktım. Bir de ne göreyim, hepsi beni geçmiş!”
Dücane Cundioğlu

Hiç yorum yok: