2 Eylül 2011 Cuma

2 eylül akşam - Sıkıntıların Giderilmesinde İbadet


Sıkıntıların Giderilmesinde İbadet
Dr. Polat HAS - Sızıntı dergisi

Çağımız stres asrıdır. İnsanlık bu problemi çözmenin yollarını aramaktadır.
Bu yollar arasında en önemlisi ibadettir.
İbadet, günlük meşgale ve faaliyetler arasında Allah’a yöneliş gibi önemli bir vazifenin bulunduğunu insanlara
hatırlatır.
İnsanı dünyanın küçük ihtiraslarından sık sık kurtarıp Allah huzuruna davet eder, vicdan muhasebesine çağırır. Ruhlara huzur ve inşirah verir.
İbadetler, dini hisler ve heyecanların maddi tezahürleridir. Bunlar suni değildir. Dini hayat yaşayan bir ferdin, inandığı kutsi varlık karşısında duyduğu heyecanın hareket şeklinde ifadesidir.(1) Hem ibadet, kulun dergâhı
İlahiye’ye ihtiyaçlarını arz etmesi, O’na dua ile iltica etmesidir. Bu iltica ile insanın kalbi ve ruhu her türlü elem ve kederden kurtulup sürur ve rahata kavuşur. Buna ise kul muhtaçtır (2).

İbadetlerden namazı ele alalım; Allah’a zikir olan namaz insanın hem bedenine, hem ruhuna şifadır. “Onlar inanmışlar, kalpleri Allah’ı zikretmekle huzuru kavuşur”(Ra’d:28);
Rablerinden korkanların, bu Kitap’tan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar ve yatışır’‘(Zümer23).
Ve bir hadiste “Namazda şifa vardır. “(İbn Mace Tıbb, 1O) buyrulmaktadır.
Diğer taraftan namaz insanın yalnızlık psikolojisine de çaredir. İnsanların birbirinden isteyerek veya istemeyerek uzaklaştıkları ve ferdiyetçiliğin giderek hâkim olduğu bugünkü medeniyetin bir hastalığı da, yalnızlık hissidir.
Namaz, ister ferden, isterse cemaatle kılınsın, her iki halde de insanın yalnızlık hissini en az günde beş kere giderebilmektedir.
Çünkü o, yalnız kılındığı halde insanı Allah’ın huzuruna götürmekle, insana yalnız olmadığını hatırlattığı gibi, cemaatle kılındığı halde insanı yine hem Allah ile karşı karşıya getirmekle, hem de diğer insanlarla bir arada bulundurarak yalnızlık hissini giderir.
Bu açıdan özellikle cemaatle kılınan namaz daha önemli ve tesirlidir.(3) Namaz manevi dertlere ve ruh hastalıklarına şifa ve deva bulmak gayesiyle doktorların doktoru ve ruhların tabibi olan yüce Allah’ın manevi
huzurunda müminlerin dertlerini dile getirip, hastalıklarını arz ve izah ederek, çare devasını talep etmek ve dilemekten ibaret olduğundan, O yüce huzura layık ve münasip bir şekilde, o dertleri dile getirmek ve arz etmek için, tabibin beyan buyurduğu vecih ile ve usulü dairesinde namaz kılan, evvela gerekli bütün hazırlıklarını tamamlar.
Sonra Kur’an-ı Kerim’in bütün manasını özetleyen ve önsözü mahiyetinde bulunan Fatiha’yı Şerif’i okumakla, İlahi mücaata başlar. Ve bütün dert ve dileklerini o yüce huzura şifahi bir arzuhal mahiyetindeki Fatiha’yı Şerefeyle arzeder (4).

Fatiha, insanın iç dünyasındaki telaş ve yanlışlıkları yıkıp, yeni bir dünya meydana getiren harika bir ilaçtır.
Bu harika reçeteyi günde kırk kez okuyan,chem de huzuru İlahi’de okuyan insanda, düşünce ve gönül hastalığı kalır mı?
Namazın temeli Fatiha olduğundan Fatiha’yı kısaca açıklayalım:
1) Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. — Fatiha ilk cümlesi ile ‘‘Ey insanoğlu: Âlemlerin sonsuz düzenini kuran, onu her an kontrol altında tutan (Rabb sıfatı) Allah’a hamd et. Hiç bir etkiden yılma ve korkma Çünkü hamd ettiğin o Allah;
2) Rahman ve Rahimdir: Yani, hem bütün mahlûkata merhamet ve sevgisi ile hayat vermiştir (Rahman). Hem de Hamd eden inanan insana ayrıca bir rahmet, sevgi ve af ile muamele eder. (Rahim). Ve unutmayın ki, Âlemlerin temel kanunu, sevgi ve merhamettir.
3) O Din Günü’nün, mahşerin malikidir. Bir hesap vereceğinizi unutmayın. Onun için.
4) Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden istiane dileriz. İşte bu yet insanı dünya hayatında düştüğü bütün çıkmazlardan kurtarır.
Paraya, mevkiye, çeşitli çıkarlara kulluk etmeyen, kesinlikle bütün yanlışlıklardan, çıkmazlardan kurtulur. Yalnız Allah’tan istiane dileyen, bir işi olmayınca yese düşmez.
Kendi kendini yiyip bitirmez.
Zorlukla karşılaşınca bütün gücü ile gayret eder ve sonucu Allah’a bırakır.
Bu yeti günde kırk kez okuyan, hele ömür boyu bu ritmi sürdüren, yani namazı aksaksız kılan, işte kurtuluşa erenlerden olur.
Namazın manevi yönü çok engindir.
Bir kere, kulluk vazifesini yerine getiren bir mümin, kalben müsterihtir.
Ruhen kuvvetlidir, mü nen güçlüdür.
Hayatı boyunca, görevini layıkıyla yerine getirmiş insanların mutluluğu ve gönül huzuru ile yaşar.
Daralmaz, bunalmaz. Hüzne kapılmaz.
Engeller, zorluklar, imkânsızlıklar karşısında morali bozulmaz, metanetini, güvenini kaybetmez.
Bilir ki, kendisini gören, bilen ve duyan Allah’ı vardır.
Ve hayatı boyunca O’na bütün kulluk görevlerini sadakatle yerine getirmiştir.
Binaenaleyh, er-geç, elinden tutacağına inanarak, kalben müsterih yaşar.
Ve sonunda da, umduğuna kavuşur.

Namazın huzura kavuşturduğuna dair Yüce rehberimizin “Ya Bilal namaza davetle bizi rahata kavuştur” buyurduğunu biliyoruz.
Namazın ruhlarda meydana getirdiği ferahlık, genişlik ve Allah’ımıza sonsuz bağlılık hisleri sebebiyle insan, karşılaşacağı birçok engelleri aşma güç ve enerjisini kendinde bulacaktır.
Namaz vesilesi ile de kuvvetlenen iman, insanı hiçbir zaman yalnız ve yaya bırakmayacaktır.
Böyle bir bağlılık ise, inançsızlığın hüküm sürdüğü yer ve kalplerde, “intihar” gibi korkunç karar ve davranışlara hiçbir zaman fırsat ve yer vermeyecektir.
Kalbindeki samimi imanı ile Halikına teslim olmuş ve neticeye ulaşmak için her türlü sebeplere sarıldıktan ve böylece kulluk görevini yerine getirdikten sonra, neticenin hayırlı olmasını dileyen ve “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler’’ mısralarında pırıldayan hikmet ve hakikate gönül vermiş bir mümin, her zaman güçlüdür, daima kuvvetlidir

Bugün tıpta en önemli yeri işgal eden hastalıklar psikosomatik hastalıklardır. Bu hastalıklarda menfi ruh halinin
beden üzerine yansıması söz konusudur. Ruh halinde düzelme de hastalık üzerinde müspet tesir edecektir. Bu hususta yabancı ilim adamlarına kulak verelim.
ABD’de sinir hastalıkları mütehassısı olan Dr. Edward Frederik şöyle diyor: “En mahir ve en meşhur doktorların, hiçbir ümit ışığı bulamadığı binlerce ahval vardır ki, namazın mucizelerinden yalnız biri ile hasta şifaya kavuşmuş ve sıhhat ve idraki avdet etmiştir”. Nobel armağanı sahibi Dr. Alezis Carrel namazdan bahisle şöyle diyor: “Namaz, vücudun sistem ve organlarında bir hayatiyet peydah eder. Hatta bu, günümüze kadar bilinen en muazzam bir zindelik kaynağıdır. Bir doktor sıfatıyla birçok hastalar gördüm ki, mütehassıs
doktorlar tedavisini başarmada Tıp aciz olarak elini çekince namaz işe karıştı ve onları hastalıktan kurtardı. Namaz radyum cevheri gibi bir ışık kaynağı ve hayat membaıdır.”

Boston hastanesinden Dr. Rose Halferding diyor ki: “Ruhi buhran için şifa verici devalardan biri de, hastanın güvendiği birine dertlerini açmasıdır. Hastalar şikâyetlerini uzun uzun ve tafsilatlı olarak anlatınca ruhi istikrarsızlık zihinlerinden kayboluverir. Sadece şikâyetlerin kayboluvermesi bunun için şifadır. Dr. Nevfel ise; “Ruh doktorları dert açacağımız şahsı seçmemizi tembih ederler. Çünkü her şahsa dert açılması mümkün değildir. Kendisine dert açılan adamın doktor, kanun veya din adamlarından biri olması da şart değildir. Asıl
mühim olan, bu şahsın duyan, anlayan ve yardım eden biri olduğunu hissetmektir.
Bu durumda işiten, gören ve her işin sahibi, bütün hayrın yed-i kudretinde olduğu Allah’a iltica eden nasıl olur? İnsan namaz kılınca bütün bu hastalıklardan kurtulmuş olmaz mı?”
Sir Thomas Arnold’un namazdan şöyle bahsettiğini görüyoruz: “Allah’a ibadetin bu muntazam farizası, dini
hayatlarında Müslümanları gayr-ı Müslimlerden tefrik eden en büyük işaretlerdendir. Çoğu zaman, seyyahlar ve başka kimseler, İslam ülkelerinde namazın eda keyfiyetinin ruhlar üzerindeki tesirini uzun uzun düşünmüşlerdir.”
Kolim isimli İslamiyeti seçen bir İngiliz, İslamiyeti seçmesine sebep olan hadiseyi şöyle anlatıyor: “Gemi ile Mağrip’teki Tanca şehrine sefer yaptığında büyük bir fırtına oluyor ve gemi batma tehlikesi ile karşı karşıya geliyor, yolcular, eşyalarını imha etmeye, kaçışmaya başlıyor, korku ve endişeden ne yapacağını şaşırıyorlar. Tam o sırada, Müslümanlardan biri cemaatin tek saf halinde durarak tekbir, kelime-i şahadet ve tespih getirdiklerini görüyor. Birine, ne yaptıklarını soruyor? Cevaben diyor ki: “Allah’a namaz kılıyoruz... Yine soruyor: Bu geminin batmaya yüz tutması sizi hiç endişelendirmiyor mu? Hayır, diyor. Biz öyle bir Allah’a namaz kılıyoruz ki, bütün iş yalnız O’nun kudretiyledir; isterse diriltir, isterse öldürür.” Bu hadise Kolim’in İslam’ı tetkik etmesi ve neticede hidayete ulaşmasına vesile teşkil ediyor.”(7) .


Hiç yorum yok: