EZAN SESTEN ÖRÜLÜ KABE
Ezan, bir şehrin ufuklarında yankılandığında, şehrin biçimsizliği ortadan kalkar; sokaklar, caddeler, meydanlar, duvarlar Kabe'nin eteğine doğru savrulur. Sanki sesten örülü bir Kabe inşa edilir kulakların eşiğinde.
EZAN NEŞESİ
Varlığın üzerinde bir kanat gölgesidir ezan. Işıktan bir kanat gölgesi...Öyle ki dokunduğu her şeyi eteklerinin ucunda sonsuzluğa bitiştirir. Ölü toprağı üzerinde şehrin, bir dokunuşu, bin dokunuşudur ezan. Öyle ki sadası yükselir yükselmez şehrin amorf telaşları,biçimsiz akışları hizaya gelir; Mekke'ye akar; Kabe'ye bakmaya başlar. Sanki sesten bir Kabe'dir ezan. Nefes nefes değişen/dönüşen bir kıble heyecanıdır. Günün beş vaktini neşeye boğan bir iksir; zamanın başköşelerini nurlandıran sözlü kandil...
İlk Allahuekber. Bir uyarı. Bin uyanış. Der ki, “büyüklediklerin içinde küçültme kendini. Sakın buraya yakıştırma kalbini. Sen buradan fazlasısın. Ötelerin türküsünü söyler kalbin. Sakın dünya ile yatıştırma kendini. Sen sonsuzun telaşındasın. Meryem’sin sen. Allah’ın kelimesine gebesin. Sancıların kutlu bir doğumun habercisi. Sakın burada kalmaya ayar etme nefsini. Küçülme. Azalma. ‘Allah daha büyüktür’ senin büyük bildiklerinden.
İkinci Allahuekber. Bir kucaklayış. Sımsıcak seslenir: “Bildiğin gibi değil O; hayalinin ötesinde. Büyükleyebildiğin kadar büyük O; ama ondan daha büyük bilinesi. Seni yeyip yutan büyük sancıların, kalbini ezip büzen devasâ kaygıların yücesinde… Kendini dünyanın gam yükünde ezme... İçindeki dağların volkanını küllendir rahmetinin kucağında. Bırak kederin uçurum başında bekleyen son dal ucunu. Kaderin hoşluğuna bırak kendini. Kalbini sığdıramadığın odacıklardan taşı/r umutlarını. Daha büyüktür Allah…”
Üçüncü Alluhekber. Bir okşayış. Fısıldar. Teselliler sunar ruhunun b/aktığı boşluklara: Yüzünü çevirdiğin yabancılıklardan aşinalığa yol verir. Gözünün yittiği karanlıklardan sımsıcak güneşler sunar. “Erime, küçülme, azalma; Allah daha büyük ayağının kaydığı boşluklardan. O’nun karşılaması daha büyük, daha sıcak senin tutunduğun oyuncaklardan ve oyuncakların avutmalarından. O’nun rahmeti daha büyük ayağına takılan tereddütlerden.. O’nun affı, elbette ki, daha büyük umudunu çelmeleyen pişmanlıklardan…
Dördüncü Allahuekber. Kalbinin sarmaşığı. Karmaşanın ortasında, karanlığın bağrında elinden tutar sımsıcak.. Cümle unutuşlara, cümle yüz çevirmelere, cümle zulümlere, hıyanetlere kocaman bir nefes olup üfler. Yıkar kumdan kalelerini dünya/lıların. “Allah daha büyüktür senin bildiklerinden…” Kanatlanır ruhun, ayaklanır umutların, kıbleye durur kalbin..”
Şehadet ederim ki ilah yok ancak Allah…“Var” demeye bile mecalin yok. “Var” sözünü ağzında var eden O olduktan sonra… “Var” utanır varı da Var Edeni vasfetmekten. Ne kazanır ki “var” denilmekle Allah? Tutsağı olduğun sahte sevgilerin, cenderesine düştüğün sığ tutkuların çölünde bir vaha olur “lâ ilahe illallah”… Kesip atar bağlılıklarını, şah damarı yakınlığında kanatır kalbini O’na.. Kutsanır tanıklığın, şahitliğin bir olanın seyriyle yücelir.. Nazarına b/akar Cânân’ın kutsi nefhası.
Şehadet ederim ki Muhammed elçidisidir Allah’ın.. Muhammed ki mim’lisidir Ehad’in. Bir olanın ete kemiğe bürünmüş gölgesidir. Duruşuyla, susuşuyla, konuşmasıyla vahdeti kristalleştirir. Muhammed ki, sonsuz minnettarlık göğünün ay yüzlü güzelidir. Gözün üzerinde kaş gibi, şahitliğini süsleyen hilâldir dünya karanlığında. Teşekkürlerinin düştüğü, hamdlerinin biriktiği “beyaz el”dir Muhammed. Varlığın göğsüne sokulu “yed-i beyza”dır. Dünyanın dar ağacında, bin umut fısıltısıdır.
Haydi namaza. Bir istiğna çağrısıdır namaz âleme… Arayışları kıblenin alnında billurlaştırır namaz. Umutları secdenin sütunlarında ayağa kaldırır. Bir duruluş çağrısıdır “hayyalessalâh…” Gam yükünü göğe savurur… Dert küpünü yokluğa devirir. Haydi kurtuluşa. Bir müjdenin kalbe fısıltısı. Benlik dağını O’na yol eylemiş yolcunun gölgede dinlenişi... Gölgelerin süslediği, rüzgarın okşadığı patika yoldan serin bir pınarın billûruna dudak değdirmektir.
Haydin kurtuluşa. Bir müjdenin kalbe fısıltısı. Benlik dağını O’na yol eylemiş yolcunun gölgede dinlenişi... Gölgelerin süslediği, rüzgarın okşadığı patika yoldan serin bir pınarın billûruna dudak değdirmektir.
Yine Allahuekber… Aczinden kudretine, fakrından rahmetine yol bulmaktır yeniden.. Kudret eli aczinin dilendiği çölleri tutar elinde. Rahmetinin ummanı fakrının dillendiği duaları inci eyler içinde.
Yine yeniden Allahuekber… Büyüktür Allah, daha büyüktür.. Bildiğinden, bildiğini sandığından daha büyük…. Ne kadar büyüklersen O’nu, o kadar erişemez olursun büyüklüğüne. Çünkü kendisini büyükleyen, kendi büyüklüğünü bilen sen de O’nun eserisin. Eserini seyreden seyircinin cismini de yokluğun tuvalinde resmeden/cismeden bir Sanatçıdır O…
Ve lâ ilahe illallah… Bir secdedir.. Suskun, sözsüz, derin, incelikli. Öyle çok içindesindir ki secdenin yok olursun O’nun varlığında. Öyle çok erirsin ki, kendine elin erişmez olur secdenin vadisinde.
Senai DEMİRCİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder