20 Ekim 2011 Perşembe

21 ekim yatsı - hayret



Bugün namazı nasıl olupda eğilip büküldüğümüze, nasıl olupda düşündüğümüze, nasıl olupda konuşabildiğimize, gördüğümüze hayret ederek kılalım, beyaz bir et parçası düşünüyor, hissediyor, duyglanıyor, ağlıyor, gülüyor, üşüyor, anlıyor, namaz kılıyor buna hayret etmiyoruz.

*Peygamber Efendimizin (sa) "Rabbim! Hayretimi artır!" diye dua ettiği rivayet olunur
*'Hayret', kişinin bilmediği birşey karşısında şaşırmasıdır; ardından 'merak' gelir
*İnsanoğlu önce hayret eder, sonra meraklanır, ilgilenir ve böylelikle öğrenmeye başlar
*İlgi olmadan bilgi olmaz çünkü *
*Bilgilenmek için, ilgilenmek gerek! *
*Nitekim Aristo, "Metafizika"sının girişinde "Bilgi hayretle başlar" der *
*Hayretlere garkolmak, âlemi temaşa edenlere mahsus bir keyfiyettir *
*Temaşa olmadan, seyr ü sefer olmadan hayret olmaz! *
*Hayret olmayınca da hiçbir şey olmaz! *
*O halde hayrete düşmekten niçin korkalım?!? *
*Peygamber Efendimizi izleyerek niçin bizler de hayretimizin artmasını dilemeyelim?!?
*Binaenaleyh korkmayalım ve dileyelim ki Rabbimiz hayretimizi artırsın da seyran u hayran olsun cümle âlem! *
*Dücane Cündioğlu *

Rabbim Her İşine Hayretteyim…
YEMYEŞİL bahçemizin, üç dut ağacından en beyazının ve en tatlısının altındayım. Sanki var oluşun odak noktasındayım. Bir merak tuttu bugün. Dut ağacının macerasını bir de kendinden ve yakınından duymalıyım. Göz olup görmek, kulak olup dinlemek sevdasındayım. Sakın susuyor sanmayın ağaçları, her bir yaprakla ve her bir meyveyle konuşuyor onlar. Dallarında şakıyan kuşlarla konuşuyorlar. Hem de ne konuşmak… Hayretteyim yine Rabbim. Bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş. Senin her işine, her dem hayretteyim. Bu koca dut ağacı, bir zamanlar küçücük bir tohumdu. Ağaç olmak istedi Rabbinden, “Senin güzel isimlerinin nakışlarını kendimce, kendi kabiliyetimce göstereyim izin ver” dedi. Ve duası kabul olundu. Bu kadarla kalmadı, tohum ağaç oldu, ama ağacın duası hiç bitmedi. Bu defa da her bahar, yeşeren ellerini göklere doğru açıp, günler ve geceler boyu hiç aralıksız Rabbini zikretti durdu. Ona devamlı dualar sundu. Gün geldi duaları kabul olundu. Sonra meyveler belirmeye, o tatlı, bal gibi dutlar görünmeye başladı. Hem de yüzlercesi, yüz binlercesi birden beliriverdi dallarda. Gün be gün belirlenen hedefe doğru yürüdüler. Olması gereken büyüklüğe gelince de kokular süründüler, kendilerine has renklere büründüler. Dikkatimizi çekmek, iştahımızı açmak için, dallarının elleriyle uzattılar bize kendilerini; “buyurunuz, geliniz, bismillah deyip yeyiniz” dediler. Bazı gözler görmese, bazı kulaklar duymasa da; kalp gözü ve kalp kulağı açık olanlar bu sesi, bu daveti duydular. Belki de bunun için buradayım, bu ağacın altındayım. Hayretteyim yine Rabbim! Senin her işine, her dem hayretteyim. Bahçemizin bir köşesindeki diğer ağaçta ise, tek bir dut bile göremedim. Bu ağacın dalları ise, meyvelerinin ağırlığından yerlere sarkmış. Belli ki maharet ağaçlarda değil; hepsi birer tablacı. Sen vermezsen, rahmet hazinenden göndermezsen eğer, onlar bize tek bir meyve dahi veremezler. Belli ki her ağaç bir servis penceresi gibi, Senin gönderdiğin nimetlerin takdimini, sunumunu yapmaktan başka bir görevleri yok. Yapan, yaptıran Sensin. Ağacın, dalın, her bir dutun arkasında iş gören, Senin bin bir güzel ismin. Yâ Allah, yâ Rahman, yâ Vedût, yâ Fettâh; bize burada tattırdığın bu leziz nimetlerinin asıllarını membalarını göster, bizi huzuruna ve ebedî ziyafetgâhın olan cennetine al. Orada da yedir, orada da nimetlendir. Biz rızık isteyen aciz kullarınız. Sen ise dualarımıza en güzel şekilde cevap veren, Rahman ve Rahim olan Rabbimizsin. Kendinden habersiz, içinde ne olup bittiğini bilmeyen kara toprağın bağrından, bu güleç yüzlü meyveleri bize gönderen sensin. GÜNEŞTEN ışık gelmez, Senin emrinle gönderilir. Gökten yağmur inmez, ancak Senin emrinle indirilir. Toprağa emir gelir, “besle” diye; ve toprak, Senin emrinle çekirdeği besler. Bir küçücük çekirdek yüzlerce kiloluk bir ağaç olur; göklere uzanır devrilmez. Köklere emir gelir, “toprağa yapışın” diye ve ağaçlar ayakta kalır; yine Senin emrinle… Güzel Allahım, güzel Rabbim, Senin emrinle toprak binlerce çiçeği, binlerce yaprağı besler büyütür. Sessiz, gürültüsüz bir fabrika gibi yıllarca çalışır durur. Fakat o topraktan neredeyse hiçbir şey eksilmez. Neden bu böyledir? Bir akıl ve bir iman sahibi çıkıp sormayacak mı? “Kim bu işleri yapan harika sanatkâr” diye sorup öğrenmeyecek mi? Cevabı açıktır; hepsinin rızkı, onları besleyip büyüten Rabbin hiç tükenmeyen rahmet hazinelerinden gelir.
Kara toprağın bağrından, tertemiz rızıkları çıkarıp, onları en güzel tat ve kokularla donatan Allahım; en lâtif ambalajlar içinde takdim eden Yüce Rabbim, Senin her işine ve her şeyine hayretteyim…

Hayranım Sana. Her işine, her şeyine, her dem hayretteyim Rabbim.

Ey kuru dallara can verip dirilten Rabbim! Bizim de hayatımıza yepyeni bir can bahşeyle. Günahlarımızı rahmetinle affeyle… Belki bu dua için buradayım, bu ağacın altındayım.

Damarlarım boşalmış, kurumuş adeta. Dolmayı, yeniden doldurulmayı bekliyor. Şu an altında bulunduğum bu bereketli ağacın içimi tazelemesini, ruhumu beslemesini Senden niyaz ediyorum Rabbim. Yeryüzündeki bütün meyveler, bu bahar da bizden bir şükür ve tefekkür görevi bekliyor. Bunu hiç olmazsa bu dut ağacının altında; bütün yeryüzündeki ağaçlar ve meyveler için yapılmış bir niyaz olarak bizden, tek tek hepimizden, bütün müminlerden en samimi bir dua yerine lütfen kabul eyle. Belki de bunun için buradayım. Yeryüzündeki fettahiyet hakikatinin bir ağaçta şahidi olmak için buradayım. Hiç olmazsa bu bahar geç kalmamalıyım…

Rabbim, kimin üzerimizde az ya da çok hakkı var ise, hak ve hukuklarını helâl etmeleri için vekilimiz Sensin. Hasbünallahi ve ni’mel vekil. Sen ki, ne güzel vekilsin. Rahmetin öylesine kuşatmış ki dört bir yanımı, zerrece boşluk yok… Rahmetinden uzak tutma bizi…
EY Rabbimin bin bir isminin şahitliğini yapan yerler, gökler, ağaçlar, meyveler hakkınızı helâl edin. Ey doğan güneşler, batan aylar, ışıldayan yıldızlar, basıp geçtiğim topraklar, hakkınızı helâl edin. Ey sesini dinlediğim rüzgârlar ve ey yaşadığım baharlar hakkınızı helâl edin.

Allahım şefkat ve merhametin dünya ve ahireti kuşattığından ve rahmetinin ise çok özel cilveleri olduğundan, Sana sonsuza kadar hamd ve senalar ediyorum. Kalbimize bu sevgiyi koyan ve bize bu dersi veren biricik Peygamberimize de salât ve selâm olsun.
Selim Gündüzalp

Hiç yorum yok: