17 Ekim 2011 Pazartesi

17 ekim akşam - Namazı Diriltmek, Namazla Dirilmek - Şükrü Hüseyinoğlu

Namazı diriltmek, namazla dirilmek İlk Kur’an nesli “kıl beşini, yap işini” veya “namazını kıl, etliye sütlüye karışma” demediği, hayatı namaz eksenli yaşadığı ve etliye sütlüye karışmayı namazlı olmanın mutlak bir gereği olarak gördükleri için mescidleri hayatın kalbi kılmıştı...[/i]

Şükrü Hüseyinoğlu
(Kur'an Nesli Dergisi)
İslam bir anlamda mescid/camii merkezli bir toplum öngörür. Başta Hz. Peygamber öncülüğünde ilk Kur’an neslinin emekleriyle oluşturulan Asr-ı Saadet toplumu olmak üzere İslami ilke ve ölçüler üzere yükselen tüm toplumların mutlaka mescid ve camii ekseninde örgütlendiği, sosyal ve siyasal işleyişin mescid/camii merkezli yapılandığı görülür.

İslam davetinin başlamasıyla birlikte perderpey oluşmaya başlayan İslam cemaati hep Kabe’nin merkezde bulunduğu bir mücadelenin içerisinde bulundu. Bunun yanında başta Hz. Erkam ve Hz. Ebu Bekir olmak üzere bazı Müslümanların evleri Müslümanların bir araya gelip namaz kıldıkları, Kur’an dersi yapıp sosyal ve siyasal gelişmeleri değerlendirdikleri şumullü bir mescid işlevi görmeye başladı.

Mekke oligarşisinin İslami yükselişi önlemek için başlattığı sindirme operasyonları giderek ağırlaşıp, ambargo, işkence ve giderek Müslümanların hayatına kastetme safhasına vardığında Hicret’e yönelen ilk Kur’an neslinin hayatında mescidin merkezi yeri yine değişmedi. Hz. Peygamber, Hicret yolunda ilk konakladığı yer olan Medine yakınlarındaki Kuba’da hemen bir mescid inşa edilmesine öncülük etti. Ardından da İslam’ın örnek iktidarını tesis edeceği Medine’ye vardığında orada da ilk işi Mescid-i Nebevi’yi inşaya koyulmak oldu.

Mescidler ilk Kur’an nesli için sosyal hayatın kalbinin attığı yerlerdi. Hayat mescidlerden besleniyordu, toplumsal eğitim, dayanışma, sorunların çözümü hep mescidlerin işlevleri arasında bulunuyordu.
Bu böyleydi, çünkü ilk nesil namazı doğru anlamıştı. Namaz merkezli bir hayat tasavvuruna sahip olmaları sebebiyledir ki, mescidlere hayatın merkezi, kalbi işlevi yüklemişlerdi.

Bugün alabildiğine işlevsizleştirilen, hayattan koparılıp sadece namaz vakitlerinde adeta bir mesai mantığıyla açılıp kapanan, birçok insanın sadece Bayram ve Cuma namazlarında uğradıkları, bazıları için ise yalnızca cenaze kaldırma yeri anlamı taşıyan mescid ve camilerimizi görünce ne kadar mahzun, ne kadar kederli olduklarını hissedebiliyoruz. Adeta doktorluk yapma imkanı elinden alınan ve bir köşede ölümü bekleyen işinden edilmiş bir doktor gibi, mesleğini yapması engellenen bir mimar gibi mahzun ve kederli mescid ve camilerimiz.

Tarihsel süreçte, ne yazık ki birçok İslami kavram, şiar ve ibadet gibi namazın da içeriği büyük ölçüde boşaltılmış, cesedi yaşatılırken anlamı ve işlevi geri plana itilmiştir. Namazın diriltici ve hayata hükmedici işlevini yitirmesi beraberinde mescid ve camilerin de işlevsizleşmesini getirmiştir.

Namazlar, Kur’an’ı anlama cehdinden mahrum bırakıldı
Namazın diriltici işlevinin geri plana itilmesi ve unutulması sürecinin en önemli sac ayaklarından birini hiç şüphesiz, Müslümanlara gün içinde düzenli olarak Kur’an okuma ve Kur’an’ın mesajlarıyla muhatap olma imkanı sağlayan namazdaki Kur’an tilavetinin, anlama ameliyesinden uzak, Rabbimizin şart kıldığı namazda ne dediğini bilme (Nisa 4/43) bilincinden mahrum olarak yerine getirilmeye başlanması olmuştur.


Namaza namaz yapan, onu İslami hayatın temel direklerinden biri haline getirip, kötülüklere karşı bir kalkan işlevine sahip kılan anlam ve içeriğinin geri plana itilip sadece cesedine sahip çıkılması, namaz kılan fakat zulme karşı durmayan, namaz kıldığı halde tağuti düzenlerle bir sorunu olmayan, hak ve adalet mücadelesinden haberdar dahi olmayan, “kıl beşini, yap işini” mantığına sahip bir dindarlığın türemesine yol açmıştır.
İlk Kur’an nesli “kıl beşini, yap işini” veya “namazını kıl, etliye sütlüye karışma” demediği, hayatı namaz eksenli yaşadığı ve etliye sütlüye karışmayı namazlı olmanın mutlak bir gereği olarak gördükleri için mescidleri hayatın kalbi kılmıştı....

namazı yeniden hayatın eksenine yerleştirmemiz, mescid ve camilere yeniden Nebevi misyonlarını kazandırmamız gerekiyor.

Sözün özü, dirilişimiz namazla olacak, bunun için de önce namazı diriltmemiz gerekiyor. Bunun için de ilk adım olarak, namazlarda okuduğumuz ayet, dua ve tesbihleri anlamadan tekrar etme yanlışına son verip, Rabbimizin şart kıldığı üzere namazda ne dediğimizi, neye söz verip, neleri reddettiğimizi bilme cehdini ortaya koymamızdır. Namazların, bize gün içinde düzenli olarak Kur’an okuma ve Kur’an’ın mesajlarıyla muhatap olma imkanı sağlayan kıraat şartının gereğini doğru olarak yerine getirmemiz, namazı diriltmenin ilk ve önemli bir adımı olacaktır.

Hiç yorum yok: