FATİHANIN ZİHNİ İNŞASI - 6
Besairul Kuran isimli tefsirinde müfessir Ali KÜÇÜK güzel bir yorum, güzel bir bakış açısı getiriyor HAMD kavramına
Hamd kelimesinin bir anlamıda övmektir
diyor ve buradan
gerçekten övülmeye tek layık olanın övdüklerine
geçiyor;
çünkü ;
biz bazen övülmeye layık olmayanlarıda övüyoruz,yanılarak,şaşarak
fakat ;
Allah sadece övülmesi gerekenleri övdüğü içinde övgüye layıktır
ve müfessir diyorki;
2- Hamd övmek, methetmek, senâ etmek demektir.
Bu mânâda da övgü sadece Allah’a aittir.
Bizler günde en az kırk defa namazlarımızda Rabbimize bu ahitte bulunuyoruz. Diyoruz ki;
“Ya Rabbi! Hamdimiz, övgümüz, senâmız sadece sanadır.
Sadece sana hamd eder, sadece seni överiz.”
Tabi Allah’ı övmek demek O’nun zatını övmekle beraber, aynı zaman O’nun övdüklerini de övmek demektir.
Öyleyse biz namazlarımızda okuduğumuz bu âyetle günde en az kırk defa
“Ya Rabbi, biz sadece seni överiz, sadece senin övdüklerini överiz.
Senin övüp beğenmediklerini asla övüp beğenmeyiz.
Senin övüp beğenmediklerini asla sahiplenmeyiz” diyoruz.
O halde, Rabbimize böyle bir ahitte bulunduğumuz namaz sonrası hayatımıza bir bakalım.
Eğer günde kırk defa namazlarımızda; “Ya Rabbi, biz sadece seni ve senin övdüklerini överiz” dediğimiz halde,
namaz sonrası hayatımızda Allah’ın övmediklerini övmeye,
Allah’ın övdüklerini de övmemeye kalkışırsak,
bilelim ki bu halimizle Allah’a verdiğimiz bu sözü nakzederek
O’nunla dalga geçmiş, O’na iftira etmiş oluruz
Allah korusun.
Meselâ Allah’ın övmediği bir evi, ev tefrişini, Allah’ın övmediği bir sofrayı, Allah’ın övmediği bir kazanma harcama düzenini, Allah’ın övmediği bir meslek seçimini, Allah’ın övmediği bir alfabeyi, Allah’ın övmediği bir hukuk sistemini, Allah’ın övmediği bir ekonomik anlayışı, Allah’ın övmediği bir eğitim sistemini, Allah’ın övmediği bir kılık kıyafet modelini, Allah’ın övmediği bir düğün modelini, hâsılı Allah’ın övmediği bir yaşam biçimini, bir hayat tarzını hamd etmeye, övmeye ve sahiplenmeye kalkışırsak Allah korusun günde kırk defa Rabbimize verdiğimiz sözümüzü bozuyor ve başkalarını hamd ederek, başkalarının yasalarını, başkalarının ürünlerini överek, kabullenerek şirk içine düşmüş oluyoruz.
Demek ki bir şey övülecek, bir şey methedilecek, kabullenilecek, sahiplenilecek ve hamd edilecekse unutmamalıyız ki o şey ancak Allah’la ilgisi kadarıyla övülecek ve hamd edilecektir.
Yâni Allah’ın övdüğü övülecek, övmediği de asla övülmeyecektir. Namazlarımızda bu sözü veriyoruz Rabbimize.
Öyleyse şimdi bir bakın hayatınıza. Bir bakalım hayatımıza.
Acaba namazlarımızda söz verdiğimiz gibi sadece Allah’ı ve O’nun övdüklerini mi övüyoruz?
Yoksa Allah’ın övmediklerini övmeye, hamd etmeye, sahiplenmeye mi çalışıyoruz?
Yâni ya bizim namazlarımızda dediğimiz doğrudur, ya da namaz dışı hayatımızda yaptığımız doğrudur.
Namazdaki söylediğimiz Rabbimizden olduğuna göre kesinlikle doğru olan o dur.
Çünkü Rabbimizin bizden istediği o dur.
Şimdi Allah için bir düşünelim.
Namazlarımızda Allah’a ne söz veriyoruz ve kimleri ve neleri övüyoruz namaz sonrası hayatımızda?
Meselâ bir adam ki, namaz kılmıyorsa, müslümanca bir hayat yaşamıyorsa bu adamın durumu, konumu, makamı ne olursa olsun asla övülmesi mümkün değildir.
Çünkü Allah’ın övmediğini bir mü’minin övmesi düşünülemez.
Namazsız bir adam Allah’ın övmediği bir adamdır.
Bir eğitim sistemi ki, temeli materyalizme dayanıyor, Allah âyetlerinin kokusuna bile müsaade etmiyorsa, Allah’ın övmediği böyle bir eğitim sistemini bir Müslümanın övmesi, hamd etmesi, yâni ona sahip çıkması, gerek kendisini, gerek çocuklarını böyle bir eğitimin kucağına teslim etmesi mümkün değildir. Bir kılık-kıyafet anlayışı ki, Allah onu övmüyor, bir Müslümanın bunu sahiplenmesi, bunu hamd etmesi kesinlikle mümkün değildir.
Allah’ın övmediği bir gelinlik ki Sirilanka’dan getirtilmiş, dünyada eşi ve benzeri yok. Bir Müslümanın böyle bir gelinliği övmesi, sahiplenmesi, giymesi mümkün değildir.
Bir düğün ki onda din adına sadece mevlit okunmuş, bir Müslümanın bunu hamd etmesi, övmesi mümkün değildir.
Bir sofra ki israflı, ya da haramlarla hazırlanmış ve onu Allah ve Resûlü övmemiş. Böyle bir sofrayı bir Müslümanın övmesi asla mümkün değildir.
Tamam, sadece Allah’ın övdüklerini övecek, Allah’ın beğendiklerini sahipleneceğiz, bunu anladık da acaba Allah’ın neleri ve kimleri övdüğünü nereden bileceğiz?
Bizler Allah’ın övdüklerini Allah’ın kitabından ve Rasulullah Efendimizin hayatından öğreniyoruz.
Çünkü kesinlikle biliyoruz ki Allah’ın Resûlü Allah’ın övdüklerini övmüş ve mahza Allah’ın övdüğü bir hayatı yaşamıştır.
Rabbimizin kitabı bunu tescil etmektedir.
Öyleyse bir sofra ki Allah’ın Resûlü hayatı boyunca onun başına oturmamış, benimsememiş, hamd etmemiş. Şimdi böyle bir sofrayı mü’minin övmesi mümkün değildir.
Meselâ karşınızda iki sofra var. Birisinde etlisinden, sütlüsünden, tatlısından, Panama muzundan, anzer balına, geyik sütünden ceylan pastırmasına kadar aklınıza ne geliyorsa her şey var.
İkinci bir sofra daha var ki sadece çorba, yahut tuz biber var. Hangisini översiniz bunların? Eğer birinci sofrayı över, ikincisini reddederseniz Fâtiha’da Allah’a verdiğiniz sözü bozuyorsunuz demektir. Hamdi Allah’a mahsus kılmıyorsunuz, Allah’ı ve O’nun övdüklerini övmüyorsunuz demektir.
Allah korusun da bugün insanlar, namazlarında Allah’a verdikleri ahitlerini bozuyorlar.
Allah ve Resûlünün övmediklerini övmeye, hamd etmeye çalışıyorlar.
Allah’ın övmediği bir hukuku, Allah’ın övmediği bir siyasal yapıyı, Allah’ın övmediği bir yaşam biçimini, Allah’ın övmediği bir eğitim yapılanmasını, Allah’ın övmediği bir kılık kıyafet anlayışını, Allah’ın övmediği bir kazanma harcama usulünü övmeye ve sahiplenmeye çalışıyorlar.
İmanı olan değil parası olan övülüyor.
Namazı olan değil villası olan övülüyor.
Takvası güzel olan değil sesi güzel olan övülüyor.
Ahlâkı olan değil mesleği ve şöhreti olanlar övülüyor.
İlmi yüce olan değil arabası pahalı olanlar övülüyor.
Halbuki kesinlikle bilelim ki Allah’ın övdüklerini övmedikçe, Allah’ın övdüklerini sahiplenmedikçe hamdi Allah’a ait kılmış olamayız.
Allah’ın övdüğü bir yaşam biçimini, Allah’ın övdüğü bir hayat tarzını övmedikçe, bilelim ki Fâtiha’da Allah’a verdiğimiz bu ahdi nakzediyoruz, yok sayıyoruz demektir.
Unutmayalım ki; Allah’ın övdüğü hayat tümüyle, Allah’ın söz sahibi olduğu bir hayattır.
Allah’ın övdüğü hayat, her saniyesinde Allah’ın egemen olduğu bir hayattır. Allah’ın övdüğü hayat, Allah için yaşanan bir hayattır.
Allah’ın övdüğü hayat, yaptırıcısı, belirleyicisi Allah olan bir hayattır.
Allah’ın övdüğü hayatta, dünyanın âhirete tercih edilmesi yoktur.
Allah’ın övdüğü hayatta, dünya adına âhiretin ikinci plana atılması yoktur. Allah’ın övdüğü hayatta, dünya zevklerine gömülüp kulluğu terk etmek yoktur. Allah’ın övdüğü hayatta, Allah’ın kitabından, Allah’ın hayat programından habersiz bir şekilde heva ve hevesler istikâmetinde yuvarlanıp gitmek yoktur. Allah’ın övdüğü hayatta, ilim öğrenmek vardır, Kur’an ve sünneti tanımak ve hayatı onlarla düzenlemek vardır.
Allah’ın övdüğü hayatta, Allah’ın arzularını her şeye tercih etmek vardır. Allah’ın övdüğü hayatta, az yemek, az uyumak, çok yorulmak, vahyi tanımak, hakkı insanlara tebliğ etmek ve bu uğurda çile çekmek vardır.
Allah’ın övdüğü hayatta sürgün vardır, sorgulanma vardır, hapis vardır, işkence vardır, maldan ve candan, eşten dosttan geçme vardır, kan vardır, şahâdet vardır.
İşte böyle bir hayatı benimseyen, kabullenen, hamd eden kişi “Elhamdülillah” demeye hak kazanmış, hamdi Allah’a ait kılmış demektir.
Allah’ı övmüş, Allah’ın övdüklerini övmüş demektir.
Değilse bir kişi namazlarında dilini kaybedecek kadar “Elhamdülillah” dese de, onun bu ifadesi boştur, yalandır, Allah’la dalga geçmedir.
Hamd kelimesinin bir anlamıda övmektir
diyor ve buradan
gerçekten övülmeye tek layık olanın övdüklerine
geçiyor;
çünkü ;
biz bazen övülmeye layık olmayanlarıda övüyoruz,yanılarak,şaşarak
fakat ;
Allah sadece övülmesi gerekenleri övdüğü içinde övgüye layıktır
ve müfessir diyorki;
2- Hamd övmek, methetmek, senâ etmek demektir.
Bu mânâda da övgü sadece Allah’a aittir.
Bizler günde en az kırk defa namazlarımızda Rabbimize bu ahitte bulunuyoruz. Diyoruz ki;
“Ya Rabbi! Hamdimiz, övgümüz, senâmız sadece sanadır.
Sadece sana hamd eder, sadece seni överiz.”
Tabi Allah’ı övmek demek O’nun zatını övmekle beraber, aynı zaman O’nun övdüklerini de övmek demektir.
Öyleyse biz namazlarımızda okuduğumuz bu âyetle günde en az kırk defa
“Ya Rabbi, biz sadece seni överiz, sadece senin övdüklerini överiz.
Senin övüp beğenmediklerini asla övüp beğenmeyiz.
Senin övüp beğenmediklerini asla sahiplenmeyiz” diyoruz.
O halde, Rabbimize böyle bir ahitte bulunduğumuz namaz sonrası hayatımıza bir bakalım.
Eğer günde kırk defa namazlarımızda; “Ya Rabbi, biz sadece seni ve senin övdüklerini överiz” dediğimiz halde,
namaz sonrası hayatımızda Allah’ın övmediklerini övmeye,
Allah’ın övdüklerini de övmemeye kalkışırsak,
bilelim ki bu halimizle Allah’a verdiğimiz bu sözü nakzederek
O’nunla dalga geçmiş, O’na iftira etmiş oluruz
Allah korusun.
Meselâ Allah’ın övmediği bir evi, ev tefrişini, Allah’ın övmediği bir sofrayı, Allah’ın övmediği bir kazanma harcama düzenini, Allah’ın övmediği bir meslek seçimini, Allah’ın övmediği bir alfabeyi, Allah’ın övmediği bir hukuk sistemini, Allah’ın övmediği bir ekonomik anlayışı, Allah’ın övmediği bir eğitim sistemini, Allah’ın övmediği bir kılık kıyafet modelini, Allah’ın övmediği bir düğün modelini, hâsılı Allah’ın övmediği bir yaşam biçimini, bir hayat tarzını hamd etmeye, övmeye ve sahiplenmeye kalkışırsak Allah korusun günde kırk defa Rabbimize verdiğimiz sözümüzü bozuyor ve başkalarını hamd ederek, başkalarının yasalarını, başkalarının ürünlerini överek, kabullenerek şirk içine düşmüş oluyoruz.
Demek ki bir şey övülecek, bir şey methedilecek, kabullenilecek, sahiplenilecek ve hamd edilecekse unutmamalıyız ki o şey ancak Allah’la ilgisi kadarıyla övülecek ve hamd edilecektir.
Yâni Allah’ın övdüğü övülecek, övmediği de asla övülmeyecektir. Namazlarımızda bu sözü veriyoruz Rabbimize.
Öyleyse şimdi bir bakın hayatınıza. Bir bakalım hayatımıza.
Acaba namazlarımızda söz verdiğimiz gibi sadece Allah’ı ve O’nun övdüklerini mi övüyoruz?
Yoksa Allah’ın övmediklerini övmeye, hamd etmeye, sahiplenmeye mi çalışıyoruz?
Yâni ya bizim namazlarımızda dediğimiz doğrudur, ya da namaz dışı hayatımızda yaptığımız doğrudur.
Namazdaki söylediğimiz Rabbimizden olduğuna göre kesinlikle doğru olan o dur.
Çünkü Rabbimizin bizden istediği o dur.
Şimdi Allah için bir düşünelim.
Namazlarımızda Allah’a ne söz veriyoruz ve kimleri ve neleri övüyoruz namaz sonrası hayatımızda?
Meselâ bir adam ki, namaz kılmıyorsa, müslümanca bir hayat yaşamıyorsa bu adamın durumu, konumu, makamı ne olursa olsun asla övülmesi mümkün değildir.
Çünkü Allah’ın övmediğini bir mü’minin övmesi düşünülemez.
Namazsız bir adam Allah’ın övmediği bir adamdır.
Bir eğitim sistemi ki, temeli materyalizme dayanıyor, Allah âyetlerinin kokusuna bile müsaade etmiyorsa, Allah’ın övmediği böyle bir eğitim sistemini bir Müslümanın övmesi, hamd etmesi, yâni ona sahip çıkması, gerek kendisini, gerek çocuklarını böyle bir eğitimin kucağına teslim etmesi mümkün değildir. Bir kılık-kıyafet anlayışı ki, Allah onu övmüyor, bir Müslümanın bunu sahiplenmesi, bunu hamd etmesi kesinlikle mümkün değildir.
Allah’ın övmediği bir gelinlik ki Sirilanka’dan getirtilmiş, dünyada eşi ve benzeri yok. Bir Müslümanın böyle bir gelinliği övmesi, sahiplenmesi, giymesi mümkün değildir.
Bir düğün ki onda din adına sadece mevlit okunmuş, bir Müslümanın bunu hamd etmesi, övmesi mümkün değildir.
Bir sofra ki israflı, ya da haramlarla hazırlanmış ve onu Allah ve Resûlü övmemiş. Böyle bir sofrayı bir Müslümanın övmesi asla mümkün değildir.
Tamam, sadece Allah’ın övdüklerini övecek, Allah’ın beğendiklerini sahipleneceğiz, bunu anladık da acaba Allah’ın neleri ve kimleri övdüğünü nereden bileceğiz?
Bizler Allah’ın övdüklerini Allah’ın kitabından ve Rasulullah Efendimizin hayatından öğreniyoruz.
Çünkü kesinlikle biliyoruz ki Allah’ın Resûlü Allah’ın övdüklerini övmüş ve mahza Allah’ın övdüğü bir hayatı yaşamıştır.
Rabbimizin kitabı bunu tescil etmektedir.
Öyleyse bir sofra ki Allah’ın Resûlü hayatı boyunca onun başına oturmamış, benimsememiş, hamd etmemiş. Şimdi böyle bir sofrayı mü’minin övmesi mümkün değildir.
Meselâ karşınızda iki sofra var. Birisinde etlisinden, sütlüsünden, tatlısından, Panama muzundan, anzer balına, geyik sütünden ceylan pastırmasına kadar aklınıza ne geliyorsa her şey var.
İkinci bir sofra daha var ki sadece çorba, yahut tuz biber var. Hangisini översiniz bunların? Eğer birinci sofrayı över, ikincisini reddederseniz Fâtiha’da Allah’a verdiğiniz sözü bozuyorsunuz demektir. Hamdi Allah’a mahsus kılmıyorsunuz, Allah’ı ve O’nun övdüklerini övmüyorsunuz demektir.
Allah korusun da bugün insanlar, namazlarında Allah’a verdikleri ahitlerini bozuyorlar.
Allah ve Resûlünün övmediklerini övmeye, hamd etmeye çalışıyorlar.
Allah’ın övmediği bir hukuku, Allah’ın övmediği bir siyasal yapıyı, Allah’ın övmediği bir yaşam biçimini, Allah’ın övmediği bir eğitim yapılanmasını, Allah’ın övmediği bir kılık kıyafet anlayışını, Allah’ın övmediği bir kazanma harcama usulünü övmeye ve sahiplenmeye çalışıyorlar.
İmanı olan değil parası olan övülüyor.
Namazı olan değil villası olan övülüyor.
Takvası güzel olan değil sesi güzel olan övülüyor.
Ahlâkı olan değil mesleği ve şöhreti olanlar övülüyor.
İlmi yüce olan değil arabası pahalı olanlar övülüyor.
Halbuki kesinlikle bilelim ki Allah’ın övdüklerini övmedikçe, Allah’ın övdüklerini sahiplenmedikçe hamdi Allah’a ait kılmış olamayız.
Allah’ın övdüğü bir yaşam biçimini, Allah’ın övdüğü bir hayat tarzını övmedikçe, bilelim ki Fâtiha’da Allah’a verdiğimiz bu ahdi nakzediyoruz, yok sayıyoruz demektir.
Unutmayalım ki; Allah’ın övdüğü hayat tümüyle, Allah’ın söz sahibi olduğu bir hayattır.
Allah’ın övdüğü hayat, her saniyesinde Allah’ın egemen olduğu bir hayattır. Allah’ın övdüğü hayat, Allah için yaşanan bir hayattır.
Allah’ın övdüğü hayat, yaptırıcısı, belirleyicisi Allah olan bir hayattır.
Allah’ın övdüğü hayatta, dünyanın âhirete tercih edilmesi yoktur.
Allah’ın övdüğü hayatta, dünya adına âhiretin ikinci plana atılması yoktur. Allah’ın övdüğü hayatta, dünya zevklerine gömülüp kulluğu terk etmek yoktur. Allah’ın övdüğü hayatta, Allah’ın kitabından, Allah’ın hayat programından habersiz bir şekilde heva ve hevesler istikâmetinde yuvarlanıp gitmek yoktur. Allah’ın övdüğü hayatta, ilim öğrenmek vardır, Kur’an ve sünneti tanımak ve hayatı onlarla düzenlemek vardır.
Allah’ın övdüğü hayatta, Allah’ın arzularını her şeye tercih etmek vardır. Allah’ın övdüğü hayatta, az yemek, az uyumak, çok yorulmak, vahyi tanımak, hakkı insanlara tebliğ etmek ve bu uğurda çile çekmek vardır.
Allah’ın övdüğü hayatta sürgün vardır, sorgulanma vardır, hapis vardır, işkence vardır, maldan ve candan, eşten dosttan geçme vardır, kan vardır, şahâdet vardır.
İşte böyle bir hayatı benimseyen, kabullenen, hamd eden kişi “Elhamdülillah” demeye hak kazanmış, hamdi Allah’a ait kılmış demektir.
Allah’ı övmüş, Allah’ın övdüklerini övmüş demektir.
Değilse bir kişi namazlarında dilini kaybedecek kadar “Elhamdülillah” dese de, onun bu ifadesi boştur, yalandır, Allah’la dalga geçmedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder