22 Haziran 2011 Çarşamba

22 haziran yatsı namazına - FATİHANIN ZİHNİ İNŞASI 9


o din günününde bugününde sahibidir diyor tefsirinde Ali KÜÇÜK

4: “O din gününün mâlikidir.”

işte bu Rahmân ve Rahîm olarak tanıdığımız, inandığı­mız Al­lah, din gününün sahibi ve mâlikidir.
Mâlik, sahip demektir, otorite demektir, söz sahibi demektir.

Din günü de hakla batılın, iyiyle kötünün, doğruyla yanlışın, mü’minle kâfirin, Müslümanla müşrikin, mü’minle münafığın birbi­rin­den ayrılacağı, iyilerin iyiliklerinin mükâfatı olarak cennete uça­cak­ları, kötülerin de kötülüklerinin cezası olarak cehenneme akıp dola­cakları gün demektir.

Din günü kıyamet günü demektir. Din günü, Allah katında bir gündür ki, bizim dünyadaki günlerimize benzemez.
Bir gündür o, ama farklı bir gündür.
Bugün dünya, yarın âhiret sözüyle de ifade edildiği gibi dünyanın tüm ömrü bir gün, âhiret hayatı da bir gün ola­rak ifade edilmiştir.
Yevmü’d dünya ve yevmü’l âhireti. İnfitâr sûresinde Rabbi-miz bu din gününü şöyle anlatır:

“Din gününün ne olduğunu sen nerden bilir­sin? Evet ceza gününün ne olduğunu nereden bile­ceksin? O gün, kimsenin kimseye hiçbir fayda sağla­mayacağı bir gündür. O gün buyruk yalnız Allah'ındır.
(İnfitar 17,18,19)

Evet o gün insanlar ne kendilerine, ne de başkalarına bir şey sağlayacak değildirler.
Yâni o gün insanlar hiç bir şeye mâlik değil­dirler.
O gün söz sahibi sadece Allah’tır.
O gün hâkimiyet sadece O’nundur.
O gün hiç kimsenin ne söz söyleme, ne de mâzeret ileri sürme hakkı ol­mayacaktır.
O gün sadece söz hakkı Allah’ındır.
O gün mâlik Al­lah’tır.
O gün mutlak otorite Allah’tır.

Burada insanın hatırına bir soru geliyor.
Peki acaba sa­dece bu dünyadaki hayat son bulup insanlar ölünce mi Allah söz sahibidir?
Yâni sadece dünya hayatı son bulup âhiret hayatı baş­layınca mı Allah hâkimiyet ve otorite sahibidir?
Bundan önce Allah söz sahibi değil mi­dir?
Yâni şimdi, şu anda Rabbimiz otorite ve hâkimiyet sahibi değil midir?
Bu dünyada sözü geçmiyor mu Al­lah’ın?
Allah’ın hâkimiyeti, egemenliği bu dünyada yok da öbür ta­rafta mı başlayacaktır?
Acaba Aristo’nun dediği gibi, dünyayı ya­rattı da işi bitti mi hâşâ Allah’ın? Acaba Allah dünya işlerini bilmi­yor da dünyada bizim hayatımızı dü­zenleyecek başka Rablerimiz mi var?
Veya dünyayı yarattıktan sonra beğenmeyerek, onun ida­resiyle ilgilenmeyerek onun idaresini bize bı­rakan, nasıl bilirseniz öylece yaşayın, nasıl isterseniz öylece hukuk yapın, canınız nasıl isterse öylece giyinip soyunun, diyen dünyada hiç ses çıkarmayıp hâkimiyetini öbür tarafta gündeme getirecek olan bir Allah mı bu Allah?
Hayır hayır, bugün de, yarın da yegâne Mâlik, dünyada da, âhirette de yegâne söz sahibi, yegâne otorite ve hâkimi­yet sahibi Allah’tır.
Hem öyle bir hâkimiyet sahibi ki, mülkünde ortağa asla rızası yoktur O’nun. Kullarını başkalarına itaat konusunda, baş­kalarını dinleme, başkalarına kulluk etme, kendi yasalarını bı­rakıp başkalarının yasalarını uygulamaları konusunda, soğanın di­şisinden bile kıskanan bir Allah.

Ama şu anda dünyanın konumu gereği, dünyadaki imtihan ge­reği istediği gibi yaşamayan kullarına, kulluktan çıkıp kendisine isyan bayrağı çeken kullarına anında cezalarını verip dokunma­dığı için in­sanların çoğu bunu anlayamıyorlar. Vahiyden habersiz olanlar bunu yanlış anlıyorlar.
Dünyanın konumu, dünyanın ya­saları kendilerini al­dattığı için din gününü unutarak bir hayat yaşı­yorlar.
Hayatlarını dün­yada yaptıklarından ötürü hesap ödeye­cekleri bir makamın, bir mah­kemenin yokluğu inancına bina edi­yorlar.
Halbuki bakın Rabbimiz Mü’min sûresinde şöyle buyurur:

"O gün onlar meydana çıkarlar. Onların hiç bir şeyi Allah’a gizli kalmaz. Bugün mülk kimindir? Kahhâr olan tek Allah’ındır."
(Mü’min 16)

O gün onlar açığa çıkarlar, her şeyleri açığa çıkar.
Mantar biti­yormuş gibi kabirlerinden dışarı fırlayıp atılırlar.
Halbuki bu adamlar, dün bunu inkâr ediyorlardı.
Dünyada iken bunu, bugünü akıllarının ucundan bile geçirmiyorlardı.
Bir daha dirilmeyecekle­rini, sümenaltı edileceklerini, gizlenip saklanabileceklerini, tüm yaptıklarının yanla­rına kâr kalacağını zannediyorlardı.
Ama iş, hiç de öyle olmamış.
İşte şimdi diriltilmişler, gizli ve âşikâr tüm yaptıkları, tüm suçları ortaya dö­külmüş, tıraşları gözlerinin önüne inmiştir.

O gün onlar, her şeyleriyle açığa çıkarlar.
Kendileri, amelleri, niyetleri, gizledikleri, sakladıkları, yaptıkları, yapmadıkları her şey açığa çıkar, her şey ortaya dökülür.
Faili meçhul hiç bir şey kalmaz o gün.
İşte insanların dirilip açığa çıktıkları o gün Allah buyuracak ki:
“Mülk kimin bugün? Mâlikiyet kimin bugün? Gökte­kiler, yerdekiler, ka­salarınızdakiler, keselerinizdekiler, altınızdaki­ler, üstünüzdekiler kimin bugün? Evleriniz, arabalarınız, kadınla­rınız, çocuklarınız kimin bu­gün?
Hâkimiyet kimin?
Egemenlik ki­min bugün?
Söz hakkı kimin bu­gün?
Cevap verecek kimse yok ki.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölmüş.
Hareket eden, nefes alan bir tek canlı kalmamış. Cevap vere­cek kimse olmayınca yine Allah cevap verecek ve buyuracak ki:
“Bu­gün mülk, bugün hâkimiyet, bugün egemen­lik, bugün söz hakkı Kah-hâr olan, tek olan Allah’ındır.”

Peki sadece o gün mü diyecek Allah bunu?
Bugün sormuyor mu Allah bunu?
Ya da sadece o gün mü mülkün sahibidir Al­lah?
Bu­gün mülkün sahibi O değil mi?
Bugün söz sahibi Allah de­ğil mi?
Evet bugün de mülkün sahibi O’dur.
Bugün de söz sahibi, yarın da söz sa­hibi O’dur.
Bugün de, yarın da mâlik O’dur.
Ama imtihan gereği, dün­yanın konumu gereği bugün kimseye dokunmuyor Allah.
O’nu mülkün sahibi bilenlere de, O’nu mülkün sahibi kabul etmeyerek kendilerini mâlik konumunda görenlere de dokunmuyor Allah.
O’nu Rab bilenlere de, O’ndan başka Rabler kabul edenlere de dokunmuyor. Namaz kı­lanlara da, kılma­yanlara da, hayatını Rab Allah kaynaklı yaşayanlara da, O’nu diskalifiye edip başka Rabler kaynaklı yaşayanlara da do­kunmuyor. Tıpkı lokantada yemek masasıyla hesap masasının ayrıl­dığı gibi.
Yemek masasında yemek yenir, hesap masasında da hesap ödenir.
Yemek masasında hesap ödemeye, hesap masasında da yemek yemeye kalkışanlara gülerler.
Aynen bunun gibi Rabbimiz dünya için burası yemek masası, burası amel masası, burada kimse­den hesap sormayacağım, dileyen dilediği gibi bir hayat yaşasın, ben hesap masasını öbür tarafta kuracağım buyuruyor.
Onun için sorgu­lama orada başlıyor.
Onun için din gününün, kıyamet gününün, hesap gününün mâliki deniyor. Değilse din gününün de, dünya gününün de mâliki sadece Allah’tır.
O’ndan başka mâlik, O’ndan başka sahip, O’ndan başka egemen ve söz sahibi yoktur.

Diyor ki Rabbimiz:
Bugün mülk, bugün hâkimiyet tek olan, Kahhâr olan Allah’ındır.
Bugün egemenlik, heybet ve korku­sundan tüm mahlukâtın sustuğu Kahhâr olan Allah’ındır.
Bugün söz hakkı kendisinden başka her şeyi mağlup ederek üstün gelen Azîz olan Allah’ındır.
Hükmü O verecek, kararı O verecektir.
Artık herkes sus­muş, suspus olmuş,
kimsenin ağzını bıçak açmı­yor ve
herkes Allah’ın hükmünü beklemektedir.
Yine aynı sûrenin bir altındaki âyetinde Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bu­gün haksızlık yoktur. Şüphesiz ki Allah, hesabı çabuk gö­rendir."
(Mü’min 17)

O gün hüküm günüdür.
O gün ceza günüdür.
O gün adâlet gü­nüdür.
O gün adâletin ve hakkın ikame edildiği gündür.
O gün hiç kimseye haksızlık yoktur.
Yâni o gün hiç kimseye, hiç bir var­lığa en küçük bir adâletsizlik ve zulüm yapılmayacaktır.
Ne dün­yada hesabını kitabını bugün için yapıp da Allah’ın istediği kul­luğu yaşamak için ça­lışıp çabalayan birinin hakkını alamaması gibi, mükâfatını elde ede­memesi gibi bir adâletsizlik, ne yaptıklarının karşılığını tam olarak alamama gibi, yâni bir kısım haklarının zayi olması gibi bir adâletsiz­lik, ne de kişi­nin hak etmediği halde haksız yere cezalandırılması bi­çiminde bir haksızlık olacaktır.
Zerre kadar bir zulüm, bir haksızlık, bir kayırma söz konusu olmayacaktır.



Yâni ne yapmadıklarından ötürü birinin mükâfatlandırılması, ne de hak etmediği halde haksız yere cezalandırılması biçiminde bir adâletsizlik yoktur o gün.
Yâni ne bir kişinin cezalandı­rılması gerekir­ken hak ettiği bu cezadan kurtulması, ne cehen­neme gitmesi gerekir­ken yanlışlıkla cennete gitmesi, ne de cen­nete gitmesi gerekirken yapmadığı şeyler kendisine isnat edilerek haksız yere cehenneme gitmesi türünde bir zulüm olmayacak.
Ya da hiç kimseye hak ettiği cezadan daha fazlasını yüklemek biçi­minde veya yanlışlıkla birinin günahının bir başkasına yüklenmesi, yâni birinin yerine başkasının cehenneme gitmesi gibi hiçbir adâletsizlik olmayacaktır.
O yüce mah­kemede böyle bir adâletsizlik yoktur.
Herkese yaptıklarının karşılığı tastamam verilecektir.
Herkes yaptığının tam karşılığını görecektir.


Fâtiha sûresinde günde en az kırk defa kendisini din gününün mâliki, otoritesi, söz sahibi olarak zikretmemizi, bunu sürekli hafıza­mızda diri tutmamızı isteyen Rabbimiz, aslında bununla bu günün bi­zim hayatımızda canlı tutulmasını, bir an bile unutmamamız gerekti­ğini, hayatımızı bu inanca bina ede­rek yaşamamız gerektiğini anlatı­yor.
Öyleyse din gününü hiç bir zaman hatırımızdan çıkarmadan ya­şayacağız. Bugünün imanını hep taze tutacağız.
Bugünü sürekli iki kaşımızın arasında tutacak ve hayatımızı buna göre yaşayacağız.

Hiç yorum yok: